BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZ :
KUVAYI MİLLİYE
Dr Emrullah Güney
Ondokuz mayıs bindokuzyüzondokuz
Bir eski kıyı kenti Samsun.
Bu başlayan bir yeni gün değil, bir çağ.
Duyar milyonlarca yüreğin çarpıntısını
Kocaman yüreğindeki kocaman vuruşta.
Bu vuruş, böyle canlı ya, korku yok gayri.
Bu vuruş böyle canlı ya, ölüm öldü.
“Ferman padişahın , dağlar bizim” demiş Dadaloğlu.
Bunu diyemeyecek mi bir Mustafa Kemal?
Bir giz, bir kocaman yürekte
Kocaman dalgalarla halkı bulur.
Saray bitik, hayır yok saraydan,
Vahdettin İngilizin avucunda, yitik.
Kim demiş Fatih’in torunu bu şaşkın,
Uykulu gözleri kelebek gözlükleri ardında,
Uykulu vicdanı, uykulu yüreği.
Oysa millet yaralı, ama diri.
Çok şey yapılabilir bu halkla.
Yeter ki dilince söylensin her bir şey,
Yeter ki içten söylensin, erkekçe söylensin.
Yeter ki söyleyen Mustafa Kemal olsun.
Bir giz kocaman yürekte
Kocaman taşkınlarla halkın olur.
( Orhan Asena .Kurtuluş Savaşı Destanı’ndan)
Uçurumun ucuna gelmiş, ardarda süren savaşlar sonu yıkılmış, halkı bezgin ve de umutsuz bir ülke... Koca bir devlet göz göre göre tarihe karışmış; elde kalan son parçası, Anadolu da tehlikede... Çünkü galip devletler Türkün yaşam ortamını tümden yok etmek sevdasındalar. Anadolu, tarihinin en karanlık günlerini yaşıyor... Türk anaları Mehmetlerini Galiçya’da, Çanakkale’de, Kafkasya’da, Hicaz’da yitirmiş...Gidenlerin çoğu geri dönmemiş.. Söke söke almışlar bağrından... Güttüğü davar sürüsünün başından koparmışlar, çift sürerken sabanın kolundan çekip almışlar... Doğurgan Anadolu hatunu Mehmetsiz kalmış... Anadolu kadını gidip de gelmeyenlerine ağıtlar yakmakta... Kara bulutlar dolaşıyor gökte... Bir uğursuzluk çökmüş ki Anadolu üstüne, kendiliğinden çekip gidesi değil...
Ozan öğretmen İzzet Çetin’den dinleyelim, Anadolu’nun durumunu ..
Dağları dağ,
Yokuşları yokuş,
Kışları kış,
Bir ülke varmış.
Açları aç,
Çıplakları çıplak,
Yoksulları yoksul yaşarmış
Karanlıklarda bir ülke…
Ne güneşler doğmuş batmış üstüne,
Ne esmedik yeller kalmış…
Böyle bir ülke varmış
Daha da bu çağda
Masallarda…
Birinci Büyük Paylaşım Savaşının halk dilindeki adı Cihan Harbi..Ya da seferberlik.. Bu büyük savaşlarda Çanakkale cephesinde, Doğu cephesinde, Filistin cephesinde vuruşan , ordulara komuta eden ve silah bırakışmasında İstanbul’a dönen, ancak, boş durmayıp ülkenin kurtulması için planlar hazırlayan ve Bandırma Vapuru ile 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a ulaşan Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’ya kulak verelim bir..O namlı askeri dinleyelim de ülkenin içinde bulunduğu durumu, yani manzarai umumiyeyi öğrenelim.
"Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta... İtilaf devletleri, Ateşkes Anlaşması hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar. Birer uydurma nedenle, itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul'da. Adana iline Fransızlar, Urfa Maraş, Antep'e İngilizler girmişler... Antalya ile Konya'da İtalyan birlikleri, Merzifon'la Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her yanda yabancı devletlerin subay ve memurları ve özel adamları çalışmakta... Daha sonra, sözümüze başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da itilaf devletlerinin uygun bulmasıyla Yunan ordusu İzmir'e çıkarılıyor" (Nutuk'tan)..
Balkan Savaşında koparabildiğince toprak kazanan Yunanistan, Birinci Dünya Savaşına girmeyip, eski Bizans’ı diriltme "Megali idea” hayalleriyle Anadolumuza göz dikiyor... Büyük Britanya imparatorluğunun kışkırtması, izni ve desteğiyle sonunda İzmir'de "Büyük ve anlamlı Küçük Asya Askeri Harekatı" başlıyor. Fakat, Yunanistan bambaşka şeyler beklemektedir.
Ve İlk kurşun atılıyor İzmir'de; olayları harekete geçiren ilk kurşun bir kalk borusu gibidir...
Hasan Tahsin de ilk kurşunu atan, ilk kalk borusunu çalan yiğit...
Mehmetler Galiçya’da kaldı, Çanakkale’ den dönmedi, Kafkasya’da yitti, Hicaz çöllerinden geri gelmedi ama, o doğurgan Anadolu, elindekiyle yetinmesini de bilirdi. Bunlar artık yaban topraklarını değil, kendi öz yurtlarını koruyacaklardı. Sürüleri çobansız kalacakmış: ne gam. Ve Mehmetler bıraktılar harman mevsiminde ekin biçerken tırpanlarını, yurdun savunmasına koştular... Ve Mehmetler bıraktılar örse çekiç vurmayı, Yunanın önüne dikildiler. İşliklerde, evlerde, dükkanlarda yaşlı erkekler, analar, gelinler, bebeler kaldı yalnız... Onlar da giden oğullarına yardım edeceklerdi. Yaşam durmayacak, sürüp gidecekti... Kuvayı Milliye... Güzel Türkçemizle Ulusal Güçler... Hasan Tahsin’ in çektiği tetikle tetiklenmiş, uyanmış, yay gibi gerilmiş , okunu düşmanın bağrına atmağa hazır Anadolu yiğitlerinin örgütü... Bir “ halk yiğitlemesi teşkilatı "...
Kuvayı Milliye direnmek demektir... Haksıza karşı haklının savunulması demektir. Yunan ordusunun ve ardındaki besleyicilerinin kıyıcılığına , zulmüne karşı yiğitçe, koçakça kafa tutmak demektir Kuvayı Milliye..
Neden devletin orduları karşılamıyordu işgalci, sömürgeci orduları? Neden devletin ordusu önlemiyordu bu zulmü, insanlığın yüz karası bu eziyetleri? Sanki bir hakmışçasına, Yunan ordusunun içerilere doğru ilerlemesine neden göz yumuluyordu?
Ordularımız dağıtılmış, cephane depolarımıza, savaş gemilerimize, tren yollarımıza el konulmuştu. 1912 den beri süren savaşlar koyu bir bezginliğe düşürmüştü halkı... Fakat, daha düne değin sınırlarımız içinde binbir olanağı değerlendirip rahatça zenginleşen Yunanlar, İzmir'e ordularını çıkarınca bir silkindi ulus, bir açtı gözlerini ve kaptığı gibi nacağını, çiftesini, tabancasını..Çiftçi tırpanıyla, çoban mesesiyle .. Karşı durdu düşmana... Toplandı, karar aldı, örgüt kurdu, baş seçti... Sonra... Sonrası bir destan...
Ulusal Kurtuluş Savaşımız bir güzel yiğitlemedir... Bir güzel Kuvayı Milliye koçaklamasıdır... Bıyığı yeni terlemiş, gıdasızlıktan tam boya erişememiş, fakat yüreği çatal çatal, namusunu çiğnetmemeye kararlı insanlara özgü bir ışıkla gözleri aydınlanmış Anadolu yiğitlerinin öyküsüdür Kuvayı Milliye...
Kimler önayak oldu Kuvayı Milliye’ye? Örgütün çekirdeğini kimler attı bu bitirgen toprağa da boy verdi? Boy verip de düşmanı yurttan kovdu?
“Küçük Asya” derler onlar
Bizim Halk dilimizde Anadolu.
Baştan başa derdimiz çilemiz
Bir avuç ekp bir avuç biçtiğimiz
Yakıp gecelerini türkü diye söylediğimiz
Kayalarından tuz çekip ekmek yediğimiz
Garip çeşmelerinden su içtiğimiz
Sırrı bir bizlere açık Anadolu !
(Ceyhun Atuf Kansu,Sakarya Meydan Savaşı’ndan)
Yunan ordusunun zulmüne, kıyımına, eziyetlerine dayanılamıyordu. İleri görüşlü kişiler, aydın gençler bıçağın kemiğe dayandığını hissetmeye başlamışlardı. Birinci Dünya Savaşına yedeksubay olarak katılıp da, silah bırakışması üzerine köylerine, kentlerine dönen öğretmenler, aydın din adamları, efeler, çeteciler... işte bunlardı Kuvayı Milliyeyi kuranlar...Örgütleyip de bir halk direniş hareketi olarak yürütenler...
Çal borazancı başı çal borazanı
Kafkasya’dan Galiçya’dan Yemen’den
Toplansınlar ne yiğitler kalmışsa.
Topla birbirine çat Osman Çavuş
Kurtarılmış yenik, yılgın cephelerden
Kaçırılmış ne tüfekler kalmışsa.
Çağır gelmeye hazır kumandan bey
Gençlikleri toz duman hey, ateş barut
Gelsinler ne zabitler kalmışsa.
Son tüfekleri yurdumun geride yok
Son askerleri yurdumun geride yok
Son zabitleri yurdumun geride yok
Son erkekleri yurdumun geride yok
Bir yol daha akmaya hazır
Son kanı Anadolu’nun geride yok.
(Ceyhun Atuf Kansu, Sakarya Meydan Savaşı’ndan)
İzmir, Yunanlarca ele geçirildiğinde, Ege’nin cümle köyünde, kentinde önceleri büyük bir şaşkınlık yaşadı halk.. Fakat toparlanma çabuk oldu. İlk onbeş gün içinde örgütler süratle kuruldu. O zamana değin yol kesen, kasaba basan dağ eşkiyası, birbirine düşman gözle bakan efeler, zeybekler bırakıp suçsuz halkımızı soymayı, ortak düşmana, Yunan ordusuna direnmeye başladılar. Madem Anadolu’ydu tehlikede olan... Birleşmek gerekiyordu. Tüfekler kırıktı: olsun !... Cephane yetersizdi: olsun ! Düşmanın topu, mitralyözü, kamyonu, uçağı vardı: olsun !Yurdun elden gitmesi tehlikesi ortadayken .. Yokluğun, kıtlığın ne önemi vardı ki.? Çünkü bu, ezene karşı ezilenin, haksıza karşı mazlumun baş kaldırmasıydı... Haklı olanların inancı öbürlerinin silah üstünlüğünü bastırıyordu.
Kuvayı Milliye neydi ? Kuvayı Milliye bir anlamda Mustafa Kemal demekti. İstanbul’daki sultan saraylarının ve Babıali’nin fesine karşı kalpak vardı , Yunan ordusuna karşı çarpışanların başında... Bir diğer adları da Kemalci idi Kuvayı Milliye yiğitlerinin...Batılılar için Kemalist, korkulan bir terimdi. Fakat, direndikleri yalnız Yunanistan’ ın sömürgeci ordusu da değildi Kuvayı Milliye kahramanlarının... İçteki düşman da Yunandan geri kalmıyordu. Sadrazam Damat Ferit Paşa ve Hükümeti, Anadolu’daki Ulusal ayaklanmayı bastırmak istiyordu. Yunanın ekmeğine yağ süreceğini bile bile... Türkü Türke kırdırmaktı amaçları... Padişah da onaylıyordu bu kıyımı... Şeyhülislamdan aldıkları bir fetva ile Hilafet Ordusu kurmuşlardı. Bu ordunun paralı askerleri de vardı. Kaydolanlara aylık bağlanıyordu. Halkın bu orduyu desteklemesini isteyen bildiriler İngiliz , Fransız uçaklarıyla Anadolu’ ya dağıtılıyor, havadan yağdırılıyordu... İstanbul Birinci Divanı Harbi Örfi, uydurma gerekçelerle Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını gıyaben idama mahkum ediyordu...
Erzurum Kongresinde alınmış bir karar vardı... İstanbul Hükümetinin tüm uğraşlarına, tüm karşı koyma çabalarına karşın, Mustafa Kemal Paşa içten, inançlı sesiyle şöyle diyordu:
‘’ KUVAYI MiLLiYEYi AMiL VE iRADEi MiLLiYEYi HAKiM KıLMAK ESASTıR. "
Yani, Ulusal Güçleri etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak temel ilkedir. Kuvayı Milliye örgütü kurulduktan sonra önemli çalışmalar yapılmıştır. Sivas Kongresinden sonra Heyeti Temsiliye, Anadolu’daki kutsal savaşı örgütlemeye, desteklemeye, komutan göndermeye başlamıştır. Öyle ki, artık Anadolu sahipsiz değildir. Heyeti Temsiliye ta 1920 yılının 23 Nisanına değin, bir Bakanlar Kurulu gibi çalışacaktır.
Ulusal Kurtuluş Savaşımızda Kuvayı Milliye’nin başarılarını madde madde sıralarsak, bu halk direniş örgütlerinin geniş çaplı, başarılı çalışmaları daha iyi anlaşılır.
* Türk Ulusunun Yunan işgalini kabul etmediğini dünyaya
duyurmak,
* Yunan ordusunun içerilere doğru ilerlemesini önlemek,
geciktirmek,
* Baskınlar yaparak Yunanların moralini bozmak,
* Babıalinin yardımlarıyla başkaldıran iç hayınları susturmak,
* Türk köylerini Rum ve Ermeni çetelerden korumak,
* Türk Ordusunun yeniden kurulmasına olanak ve zaman
kazandırmak,
* Anadolu ayaklanmasını bir Ulusal Kurtuluş Savaşı olarak tanıt
mak,
* Cephane kaçırabilmek için İstanbul yolunu Ankara’ya açmak..
Kuvayı Milliye, Birinci Dünya Savaşının sonunda ordularımızın dağıldığı olağanüstü günlerde, tehlikenin dört bir yanımızı sardığı kritik dönemde kurulmuş ve başarılı işler yapmıştı... Yerel güçler Yunan ordusuna karşı zaman zaman zaferler kazandılar. Baskınlarla Yunan askerlerinin moralleri bozuluyor, silah ve cephane, mühimmat ele geçiriliyordu. Fakat karşımızdaki ordu düzenliydi. Düzenli, orduya karşı düzenli ordu çarpışabilir ve son zafer böyle kazanılabilirdi. Bu nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisi, çete savaşlarıyla kesin zaferin kazanılamayacağını anlamıştı... İnönü Savaşlarından önce düzenli Türk ordu birliklerinin kurulmasıyla Kuvayı Milliye’nin önemi azalmadı yine de... Çünkü Ordumuzla kenetlenmiş olarak, yanyana Ulusal Kurtuluş Savaşımızın sonuna değin düşmanla çarpıştı Kuvayı Milliye’nin adsız yiğitleri... Yalnızca batıdan ilerleyen Yunan ordusu değildi çarpıştıklar!... Anadolu güneyinde Antep’te, Maraş’ta, Adana’da, Urfa’da, Fransızlara karşı direndiler, yurt için öldüler, ölümsüzleştiler...
Doğuda Ermenilere ve Gürcülere karşı da dövüştü Kuvayı Milliye yiğitleri... Karadeniz kıyılarında ve dağlarında Pontusçulara karşı vuruştular... Bir hiyanet yarışı içinde İngiliz ve Yunan paralarıyla beslenip silahlanan yerli hayınları da Kuvayı Milliye kahramanları tepeledi, etkisiz kıldı .. Kuvayı Milliye yiğitlerinin binlercesi Anadolu’nun dağında, düzünde, yaylasında, denizinde şehitlik rütbesini kazandı... Direnmeleri ve kentlerimizi savunmalarıyla yüzümüzü ak ettiler. Namusumuzu çiğnetmediler düşmana...
Kuvayı Milliye yaratmış bir ulusa , Türk ulusuna ne mutlu !...
…………………………………..