Nevşehir de Bugün

Bugün İlk Teravih,ilk Sahur... Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan

Ramazan yaklaşınca arkadaşlarıma “hastalık ayı” geldi diye takılırım. Etraftan nefsine oruç tutmak zor gelen insanlar oruç tutamadıklarını bildirmek için şekerlerini, kolesterollerini, kalp rahatsızlıklarını bahane ederler. Am

Abone Ol

Ramazan yaklaşınca arkadaşlarıma “hastalık ayı” geldi diye takılırım. Etraftan nefsine oruç tutmak zor gelen insanlar oruç tutamadıklarını bildirmek için şekerlerini, kolesterollerini, kalp rahatsızlıklarını bahane ederler. Ama Ramazan harici zamanda da hastalıkları ile ilgili pek bir önlem almazlar. Yaşça büyük bir abi ile çay sigara muhabbeti yaparken “Bu sene oruç tutamayacağım azizim, doktor tutma dedi.” buyurdu. Bende elindeki sigarayı gösterip “Doktor ona ne dedi abi?” dedim. Güldü, azizim atın ölümü arpadan olsun dedi, keşke bu at bir kere de oruçtan ölse…

ORUÇ TUTUN SIHHAT BULUN

Bu sözün Peygamber efendimize nispet edilmesi hadis âlimleri tarafından şüpheli ve zayıf görülmüştür. Ama söz hadis olmasa bile anlamı doğru bir sözdür. Zira oruçlu insanın sindirim sistemi dinlenir, vücuttaki diğer organların kanlanma ve çalışma verimi artar. Vücut birikmiş zararlı maddelerden temizlenir. Bağışıklık sistemi güçlenir. İbadet olarak ifası da morali yükseltir.

Oruç vesilesi ile bir sene boyunca gündüz ve akşamları yemek yiyen insanların mekanizmaları bir ay boyunca değişecektir. Artık akşamları yemek yenilecek gündüzleri de aç kalınacaktır. Zaten gündüz çokça yemek yemekten şeker, kolesterol vs. hastalıklara maruz kalan insanlar vücudun yeme akışını değiştirerek yeni bir tedavi metoduna girmektedirler. Beslenme sistemi komple değişmekte, gündüz aç olduğu için sindirim sistemi düzenlenmekte, organlar kanlanmakta, vücuttaki toksinler atılmaktadır. Vücut komple bir yenilenmeye girmektedir.

Bakıyorum insanlar şifaya vesile olsun diye internette falan ve filan kişilerin diyet ve açlık oruçlarını takip etmektedirler. Katıldıkları diyet sisteminde çok bir şey de yoktur. Şeker ve undan uzak dur, açlık orucu tutmakla alakalı temizlik işlemleridir. Hatta bu sistemlerin temelinde de oruçların faydası anlatılmaktadır. Sıhhat için Allah’ın senede bir ay olarak belirlediği orucu takip etmek daha evrensel bir çalışma şeklidir. Şekerimiz var ise mutlaka oruç tutalım. Kolesterol var ise mutlaka oruç tutalım. Başlangıçta biraz zor olsa dahi oruç bedenen de bir arınma sistemidir. Vücudu arındırıp iftar ve sahurda yediklerimize dikkat edelim, madem akşama kadar oruç tutuyoruz akşam da yiyeceğimizi seçerek bu orucu sıhhatimiz açısından bir averaja çevirelim. Sebze meyve ile vücudumuzu onaralım. Orucu bir diyet programı olarak görmeyelim ama ibadet yaparken de buna dikkat etmekte hiçbir sakınca yoktur.

30 gün ibadetimizi yaparken karbonhidrattan da uzak durduğumuzda ne uyku apnesi ne kolesterol ne de şekerden eser kalmaz. Hem manevi hem de maddi dinçleşmiş oluruz.

İftar ve sahurda ramazan harici yediklerimizi telafi etmek için yağlı ve tatlılardan oluşan yemek yemeyebiliriz. Et yemekleri, hamur işlerinden bedenimizi bir ay dinlendirelim, hem dinç olalım hem ibadetlerimizi yapalım. Velhasıl hasta olan insanlar daha çok oruç tutsun yoksa içinde bulunduğunuz yemek alışkanlıkları bizleri öldürmeye vesile olacak.

ZENGİN ORUÇLA FAKİRİN HALİNİ ANLAYACAK İSE FAKİR ORUÇLA KİMİN HALİNDEN ANLAYACAKTIR?

Halk arasında laf oruçtan açılınca “Fakirin halini anlamak için oruç tutuyoruz” derler. Oruç tutmamızın sebebi fakirin halinden anlamak için değildir. Orucun gayesi fakirin halinden anlamak olmuş olsa idi oruç sadece zengin ibadeti olurdu. Zengin fakirin halini anlayacak ise fakir neden oruç tutar? Fakir kimin halini anlayacaktır? Oruçlu insanın oruçtan birçok nasibi vardır, belki zengin kişi için de fakirliği hatırlatması bu nasiplerden sadece birisidir. Ama asıl gaye değildir. Asıl gaye, oruç tutarak fakiri ve zengini, kadını ve erkeği, genç ve yaşlısı ile ümmet olarak Allah'ın emrine uyduğumuzun bir belirtisidir. “Biz bir ümmetiz ve toplum olarak gücümüz yettiğince her kesimimiz ile sadece seni dinleriz.” demektir.

Hükümranlığın yüce olsun Rabbim.
 

EMANETE SAHİP ÇIKAN BİRİSİ MİSİNİZ?

Bu soruyu kendi kendinize sorup evet veya hayır diye bir cevap alın.

Sordunuz mu?

Siz emanete sadık biri misiniz yoksa elinize fırsat geçerse emanete hıyanet edip hırsızlık yapar mısınız?

Bazen insan kendisine emanet edilen şeyin farkında olmayabilir. Allah bize bir miktar para emanet ettiğini de bu emaneti kime ulaştıracağımızı da kalem kalem beyan etmiştir.

Onlar ki mallarında ihtiyacını belli eden kişi ile yoksul için belli bir hak vardır.

(Mearic Suresi 70. Ayet)

Allah’ın beyanı ile anlıyoruz ki zengin kişinin malında fakirin belli bir hakkı vardır.

Belli olan kısmın oranı hakkında peygamberimizin beyanı ile nakit değerdeki mallar üzerinde % 2,5 dur. Yani 40 da 1 dir.

            Allah zengin olan insanların mallarının (1/40) fakirin hakkıdır diye beyan etmiştir. Yani bize emaneten gönderilmiş, bizim rızkımıza karışmış olan bir rızıktır. Madem Allah bizlere fazla rızık vermek için bir kapı açtı, işlerimizi ona doğru yönlendirdi ve bizi rızıklandırdı bu paranın içindeki emaneti asıl sahibi olan alacaklıya iade ettik mi? Yarın Allah bize mahşerde, “Senin rızkın içerisinde fakirin hakkını da göndermiştim, onu verdin mi?” der ise ne diyeceğiz? Evimiz, arabamız haricindeki malımızı hesaplayıp fakirin hakkını kendisine vermemiz gerekir. Yoksa onun hakkını gasp etmiş oluruz. Allah bize bunu emanet olarak verdi, bu fakirin hakkı dedi ama biz emaneti vermedik. Onun yerine araba aldık, İphone aldık, lüksümüze harcadık ve bu esnada belki de oturup kötü ahlaklı oldukları için devletten filanca parayı çalan adama hakaretler ettik. Ama şeytan bizi kandırıp onların yerine düşürdü, bu bir kul hakkıdır. Ramazanda sembolik 20-30 makarna kolisi dağıtmakla olmaz. Mahşerde binlerce yetim ve fakirin hakkını yemekten hesaba çekileceğiz. (Zekât fakirin nakdi hakkıdır. Onun yerine asla cami, okul vs. kuruluşlar yaptırılamaz hatta Müslümanlar savaşa gitse cihat için silah bile alınamaz -VehbeZuhayli İslam Fıkhı-)

Hadislerde bizzat peygamber efendimizin beyanı ile verilen malın asla eksilmeyeceği ifade edilmektedir.

Ebû Hureyre radıyallahuanh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:Sadaka vermek malı eksiltmez. Kul başkalarının hatalarını bağışladıkça Allah da onun şerefini arttırır. Kim Allah için alçak gönüllü davranırsa, Allah da onu yükseltir. (”Müslim, Birr 69. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 82)

Ve Allah malımıza bereket verecektir. Gelin kardeşlerim hayrı ötelemeyelim, sene içinde bir zekât hesabı açıp ay ay ödeyelim, sene sonu ramazan ayında da mahsubumuzu bitirelim ve yeni aya geçelim. Ramazan ayı hesaplaşma ayıdır. Senelik defter kapatılır.

Para iki şeye vesile olur.

1-Cennete gitmeye: Allah iyi bir kişiye cennetin en güzel yerinde yer hazırlamıştır ama o kişinin oraya gitmeye amelleri yetmez, o kişiye hayırlı bir zenginlik verir ki eksiğini parası ile satın alabilsin, hayrına parasını vesile kılsın. Cenneti satın alma imkânı oluşturur. Yetime sahip çıkma, fakiri mutlu etme, mazlumun duasını alma imkânı varken ve bu verilen mal peygamberimizin beyanı ile eksilmeyeceği belirtildiği halde neden emanetleri vermeyip ümmetin bütün yetimlerinin ve fakirlerinin hakkına giriyoruz?

2- Cehenneme gitmeye: Allah azgın ve zalim bir kişiye cehennemde bir yer hazırlamıştır ama azgınlıkları o kendisini çağıran ateş için yeterli değildir ona biraz da dünya imkânı sağlanır ki o parayla ıslah mı olacak yoksa cehennem için hazırlandığı yere mi koşacaktır. O kişi fakir fukaranın hakkını (vermeyip)  gideceği yere gitmeye hızla hak kazanır.

Cehenneme kendi odunumuzu dünyadan taşımayalım? Unutmayalım! Hazreti Ebu Bekir zekât vermeyenler ile savaşmıştır. Hâlbuki Müslüman’ın kanı Müslüman’a haramdır.  Neden Halife hazreti Ebu Bekir radiyallahuanh Müslüman olduklarını söyleyen sadece zekâtlarını vermeyen bir grupla savaşmıştır… Bu savaş için 3 ihtimal olabilir.

1- Müslüman olduklarını söylüyorlardı ama nifak içinde idiler. Münafıklar emanete riayet etmezler ama biz Müslümanız derler, münafık oldukları için hazreti Ebubekir onlarla savaşmıştır.

2- Müslüman’ım demekle Müslüman olunmaz. Sözde Müslümanlık yeterli değildir, amel Müslümanlığın bir şartıdır, zekât da kişiyi Müslüman yapan İslam’ın beş şartından biridir.

3- Zekât vermeyen İslam’da dinden çıkmış sayıldığı için zekâtı vermeyenlerle savaşmıştır ve kanlarını helal görmüştür.

Cevap hangisi olursa olsun bu üçünden birine girmeye gerek yoktur. Bizler Allah’ın merhametini üzerimize çekecek işler yapmalıyız.

Ramazan hepimize bir anlayış ve hayır getirsin kıymetli okuyucularım.