Kurban... Bir babanın hiç yapamayacağı bir şeyi yapmaktır. Asla deneyemeyeceğimiz, aklımızdan geçiremeyeceğimiz, içimize sindiremeyeceğimiz bir şeydir oğlunu kurban etmek, hem de kendi ellerinle kesmek...
Bir dostunuzdan asla yerine getiremeyeceği bir istekte bulunsanız tavrı ne olur acaba? Dostumun sözü yerde kalmasın diye çaba sarf eder mi? Yüzlerce yıl önce bir baba, Allah'ın sözü yaşasın, emri boşta kalmasın, sözü yere düşmesin diye, zürriyetini, geleceğini, canını, ciğerparesini, yavrucağını İsmail'ini yatırdı yere ve bıçağı boğazına dayadı... Ama sözü uğruna canından bir parçayı feda etmeyi göze aldığı dost, öyle sıradan bir dost değil ki! Canın da, cananın da sahibi... Söz boş bir söz değil, Allah'ın sözü... Evet, İbrahim'in normalde yapılmayacak işi yapmaya çalışması ve benzeri görülmemiş bir vefa örneği göstererek oğlunu kurban etmeye kalkmasından bahsediyorum. Tam oğlu kurban olacak iken İsmail'e gökten merhamet yağdı. İsmail yaşasın diye boynunu taşa koyan koyun hep bir vefa silsilesinin, hep bir fedakarlık ve toplumsal rahmetin timsalidir. Hayatta Allah için bağımlılıklarından, zaaflarından geçemeyen bizler için akıl almaz bir olaydır bu fedakarlık örneği. Mesele sadece bir kurban kesmek demek değildir. Mesele koyunun eti, kanı değildir. Onun için o koyunun eti Allah'a hiç yükselmez denir. Allah'a ulaşan, bu durumun anlamıdır, manasıdır. Artık İbrahim ailesi sınavı geçen özel bir ailedir. Onun nesli özel bir nesildir. Zaten o neslin devamı da hazreti Muhammed'i dünyaya getirdi.
Onun için bizlere kurban marketten aldığımız bir et gibi gelmez, tadı farklıdır. Sanki canlıdır, tam da anlamlandıramadığımız bir duygu uyandırır bizlerde. Yeni kesildiği için mi, öldüğünü izlediğimiz için mi, uğruna adandığı varlığın yüceliğinden mi bilinmez, farklı bir duygudur bu. Sadakatin son durağı ancak Allah'tır. Kurban eylemi toplumsal bir eylem olduğu için eti etlik değil toplumsal bir dayanışma için kullanılır. Bu da aslında bu bayramın muhtevasını ifade eden gayet hoş bir durumdur.
HAYIRLI BAYRAMLAR EFENDİM
Esasen bayramlar halen eski bayram tadında devam ediyor, sadece biz biraz büyüdük. Artık meşakkat ve sıkıntıyı omuzladık, hayatı öğrendik. Bundan 20-30 sene önce biz de şeker alıp sevinirken, elbisemizi gösterip caka satma çabasında iken, el öpüp topladığımız paraları neye harcayacağımızı gizli gizli hesaplarken, babalarımız ve büyüklerimiz bir kenarda "nerede o eski bayramlar" diyorlardı. Biz büyüdük ama çocuklarımız bir sevinç, bir huzur içerisinde biriktirdikleri parayla dondurma alıp bayramın tadını çıkarmaya devam ediyor. Halen bir kenardan kesilen kurbanı izleyip olan biteni anlamaya çalışan ufaklıklar var. Halen yeni elbiselerinin üzerindeki figürleri birbirine gösterip havasını basan minikler mevcut. Halen diğerlerine nazaran daha güzel şeker, çikolata yahut bunların yerine harçlık veren kapıyı birbirlerine haber eden afacanlar var. Halen insanların bir kısmı bu güzel ruhu yaşatmak için bayram namazına çocukları da götürmenin ve onların ileride çocuklarına 'biz babamızın elinden tutar camiye bayram namazına giderdik' diye anlatmalarına zemin oluşturmanın derdinde. Halen dokuz, onda kalkan ailede 'bayram gününde de mi yatılır, gelen olsa ne diyeceğiz' diyen, emrindeki orduya son derece hakim, otoriter bir komutan misali anneler var. Halen dedeler torunlara vereceği paranın hesabını gizliden gizliye zihninde yapmaktalar. Halen ziyaretler, gidip gelmeler devam ediyor. Halen büyük şehirde bayramlar bitti hikayeleri devan ediyor. Velhasıl 'nerede o eski bayramlar' değil de 'nerede çocukluğumuz' demek lazım. Velhasıl tekrar ve tekrar hayırlı bayramlar efendim...
Fuzuli'nin dediği gibi, "Yılda bir kurban keserler halk-ı alem ıyd için / Dem be-dem saat be-saat ben senin kurbanınım."