Yaşam

"Organize Kötülüğün Gazası Mübarek Olsun"

Bir TV programında çevirmenlerle ilgili yaptığınız değerlendirme üzerine başlayan yorumlar sizinle ilgili taciz iddialarının ifşasına uzandı. Siz de bir özür metni yayınladınız. Bu ifşalar olmasaydı, samimiyetle özür diler miyd

Abone Ol
  • Bir TV programında çevirmenlerle ilgili yaptığınız değerlendirme üzerine başlayan yorumlar sizinle ilgili taciz iddialarının ifşasına uzandı. Siz de bir özür metni yayınladınız. Bu ifşalar olmasaydı, samimiyetle özür diler miydiniz? Vicdani hesaplaşmasını yaşadı mı Hasan Ali Toptaş? Yoksa dillendirilmese bu sizin sırrınız olarak mı kalacaktı?

Ben onları ifşa değil iddia olarak görüyorum. Benim sırrım olarak kalacak herhangi bir şey yok ayrıca. İnsan bir insanı incittiğini, kırdığını, yaraladığını fark ettiğinde özür diler elbette. İstemeden de olsa birini kırmış olabileceğimi düşünerek bir özür metni yayımladım. O da yanlış anlaşıldı. İddiaları kesinlikle kabul etmiyorum. Vicdani hesaplaşma yapacağım bir durum yok, benim vicdanım rahat, çünkü kimseyi taciz etmedim ve iddia edildiği gibi kimseye cinsel saldırıda bulunmadım. Bunu nasıl yaparım, deli miyim? İnsan, etmedim, bulunmadım derken bile utanıyor.

*Peki bu iddiaların merkezindeyer alan isimlerden Leyla Salinger ve Pelin Buzluk'u tanıyor musunuz? Buzluk, Twitter'da "Benim de kendisiyle korkunç bir anım var. O zaman evliydim, eşime bile anlatamadım. Yıllar sonra güçlükle anneme anlatabildim" diye yazdı. Bu iddialara için ne diyeceksiniz?

Leyla Salinger kimdir bilmiyorum. Adı gerçek adı mıdır onu da bilmiyorum. Pelin Buzluk’u tanıyorum, yıllar önce Ankara’da dört yazar arkadaşımla bir söyleşi yapmıştık, orada tanıdım. Kocasıyla birlikte gelmişlerdi. Kendisi benim onları eşiyle birlikte evime davet ettiğimi söylüyor, bu ayrıntıyı hatırlamıyorum, etmişimdir belki. Sonra bir gün Pelin Buzluk evime geldi, fakat onun anlattığı şeyler asla ve asla yaşanmadı. Ben saldırmışım da o banyoya kaçmış ve kapıyı kilitlemiş, tümüyle yalan. Bir kere ev dubleks bir ev ve banyo üst katta. Üst kat da kullanılmıyor. Dün akşam eşimle de bu konuyu konuşurken bir ayrıntıyı hatırladık, o evde hiçbir kapıda anahtar yoktu ki. Nasıl kilitlemiş? Allah aşkına, olabilir mi böyle şey? Madem böyle bir travması var. Benim evime gelip gidişinden epeyce bir süre sonra, neredeyse bir yıl sonra yayımlanan Kolları Ölü Açıklığında adlı kitabındaki öykülerden birini bana niye ithaf ediyor? Neden öykünün başına “Hasan Ali Toptaş sevgisiyle” ibaresini koyuyor? Yaşandığı iddia edilen şeyden sonra benden nefret etmesi gerekmez miydi? Tabii, savcı bunu soracak elbet, hanımefendi bu nasıl iştir diyecek. Fakat sosyal medya adı verilen mecrada kimsenin dikkatini çekmez belki böyle bir ayrıntı. Bir ya da iki kişi bulur, yazar. Ki bir kullanıcı bir yerde sormuş zaten; cinsel saldırıya uğradıktan epey sonra öykünüzü neden Hasan Ali Toptaş’a ithaf ettiniz demiş. Şunu bir kere daha belirteyim, ben cinsel saldırıda bulunmadım, o banyoya kendini kilitlemedi, bunların hepsi asılsız şeyler. Oturduk, sohbet ettik. Varlık Yayınlarından ilk kitabı çıkmıştı, ikinci dosyasını yayımlayacak yayınevi arıyordu. Dosyayı okuttu bana daha sonra. Ben de Can Yayınlarındaki arkadaşım Faruk Duman’ı aradım, ilgilenmelerini söyledim. Kitabını yayımladılar, sonra bir kitabını daha yayımladılar. Bana ithaf edilen öykü sözünü ettiğim kitapta yer alıyor. Evime geldiği gün onun dediği olay yaşansa bana onca zaman sonra niye öyküsünü ithaf etsin? İnsanların bunu düşünmesini isterim. 

*Takdir edersiniz ki bir insan için yaşadığı tacizi anlatması oldukça güç bir şeydir. Pelin Buzluk, Aslı Tohumcu, Leyla Salinger gibi kadınlar neden böyle şeyleri söylesinler, bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Neden böyle yapıyorlar bilemiyorum tabii. Bildiğim şu ki, göz göre göre, resmen kötülük ediyorlar. Herhalde kendilerini kendi gözlerinde haklı çıkaracak sebepleri oluşturmuşlardır. Öyle olur zaten, katil bile kafasında öldürme gerekçesini oluşturur, yoksa başka türlü işleyemez cinayeti.


 

  • Sizden bir özür geldi “samimiyetle” diye de belirttiniz fakat Ege’deki bir köyün sessiz ikindilerinin bir çocuğun ruh halinde nasıl devinimlere yol açabileceğini görecek kadar duyarlı Hasan Ali Toptaş, bu özür metninde “fark etmeden, bilmeden, düşünmeden” ifadelerine yer verdi. Bu bir çelişki değil mi?

Sosyal medyadaki birçok şey gibi, maalesef yaptığımız açıklama da yanlış anlaşıldı. Orada ben tamam, suçlamaları kabul ediyorum, özür dilerim demedim. Geçmişte fark etmeden,  bilmeden, düşünmeden yaptığım bazı hareketlerim, bazı sözlerim yanlış anlaşıldı da birilerini incittiyse, birilerini üzdüyse ya da yaraladıysa bu insanlardan özür dilerim demeye çalıştım. 


 

*Bunu anlıyorum ama sizin kadar duyarlı bir kalemin "fark etmeden, bilmeden, düşünmeden" incitmesini anlamakta güçlük çekiyorum. Üstelik bu yaralama, incitme iddiaları taciz üzerinden yapılıyor. Siz neye karşılık özür diliyorsunuz? Tekrar ediyorum bu bir çelişki değil mi?

Çelişki yok bence. Ben diyorum ki, ağzımdan çıkan bir söz ya da yaptığım bir hareket, jest kimilerinin gözünde taciz olarak algılanmışsa ve bu o kişileri kırmış, incitmişse özür dilerim. Bunu söylüyorum.

  • Suçlamaları kabul etmiyorsunuz ama bir anda 20 kadın birden taciz iddiasında bulundu. Bu bir tesadüf olamaz. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?

Yirmi kadın yok, kim saymış bunları bilmiyorum. Hepsi hakikaten kadın mı, isimleri cisimleri ne bunları da bilmiyorum. Sadece içlerinden birinin iddiasından haberdarım, o iddia da yalan, öyle bir şey yaşanmadı. Dediğim gibi, ötekilerin isimlerini bilmiyoruz. Yazılanların hepsini okumadım ama mesela içlerinden biri, “Gebze’deki imza gününde kitap imzalatırken beni eliyle taciz etti, şurama dokundu, buramı avuçladı” mealinde bir şey yazmış. Oysa ben Gebze’de hiç kitap imzaladım. Hiç gitmediğim bir yerde böyle bir şey nasıl olmuş. El insaf… Bazı suçlamalar da, ben de duydum, arkadaşım anlattı, arkadaşımın arkadaşına da… şeklinde uzayıp gidiyor. İnanılır gibi değil. Ama şunu bilsinler: Beni, edebiyatımı sosyal medya faşizmine kurban etmeye çalışan herkesle hukuk önünde hesaplaşacağız.

*Kadınların sayısı önemli değil, sonuç olarak bir grup kadın bir gecede ard arada sizin onları taciz ettiğinizi iddia ettiler. Bu bir tesadüf olamaz, siz nasıl açıklıyorsunuz bu durumu?

Organize bir kötülük bu… Tesadüf değil zaten. Şu ana kadar benim kulağıma gelen bazı haberlere göre bunun devamı gelecekmiş. Sanıyorum dün edebiyat dünyasından başka kişilere de aynı ithamlarda bulunmuşlar. Bunun organize bir şey olduğunu düşünüyorum, tetikçileri bilemem tabii. Belki şu an aynı organizasyonun içinde yer alanlar bilmediğimiz bir başka isme saldırıyor. Belki yarın bir başkasına da saldıracaklar. Kötü, çok kötü şeyler olacağını düşünüyorum.


 

  • Taciz ıspatlanabilir bir şey değil. Sizin de bildiğiniz gibi kadının beyanı esastır. Ortada çok sayıda beyan var. Bu durumda size yapılan kadın beyanlarını esas almak zorundayız. Buna ne diyeceksiniz?

Evet, ispatlanabilir bir şey değil. Kadının beyanını esas almanın bu ülkede nelere yol açtığını da gördük Gezi olayları sırasında. Kabataş olayında da ‘kadının beyanı esastır’ dendi, bu yalana inananlar köpürttü de köpürttü. Sonuç, yok. Ortada kurulan bir mahkeme var ve bu mahkemenin ilan ettiği bir suçlu varsa zaten bir şey demeye gerek yok. Ama ben suçlu değilim, sonuna kadar suçsuz olduğumu savunacağım. Gerçek mahkemelerde ve hukuk önünde. Kadının beyanı esastır ama bu iddiaların ciddi bir şekilde incelenmesi gerek, öbür türlü ‘çamur at izi kalsın’a dönüyor. Me Too hareketini tetikleyen olaylar patlamadan önce gazeteciler aylarca, senelerce araştırdılar. Tek telefonla, sadece iddiaların üzerine atlayarak değil. Masumiyet karinesi diye bir şey var, detaylı bir şekilde incelenmeden, araştırılmadın iftira atılması da yaralıyor.


 

*Ben de bir gazeteci olarak konuyu ilk ağızdan dinleyip, araştırmak adına sizinle bu söyleşiyi yapıyorum. Ama genelleme yapmanız ve kadının beyanını esas almanın nelere yol açtığını gördük demeniz, bunu yaşayan ve konuşamayan kadınlar açısından çok incitici. Siz bir kız çocuğu babasısınız aynı zamanda. Kızınız bir tacizden bahsetse bir kadın olarak onun beyanını esas alır mıydınız?

İncitici olduysa özür dilerim. Kadının beyanı esastır diye bir düstur olamaz, bu düsturun yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Kadın söylüyorsa doğrudur demek aklı, mantığı askıya almak olmaz mı? Bu kural üzerinden düşünürsek, sırf kadın diye, cinsiyetine bakarak, mesela bir psikopatın dediklerine de mi doğrudur diyeceğiz? Halüsinasyonlar gören birinin dediklerine de mi? Ya da bir zırdeli kadının dediklerine de mi ne söylerse söylesin doğrudur diyeceğiz. Böyle bir şey olabilir mi? Erkeğin olduğu gibi kadının da üçkâğıtçısı vardır elbet, erkeğin olduğu gibi kadının da edepsizi, kadının da içi kötülük dolu olanı vardır. Bence o kural yanlış anlaşılıyor. 

  • “Eril faillik” ifadesini kullanmayı seçiyorsunuz, eril faillik ve cinsel taciz arasındaki fark nedir?

Dünyanın son on yılda geçirmiş olduğu ve bence iyi bir yöne evrilen bir düzeni var. Bu yeni ve adil düzende eskiden taciz olarak kabul edilmeyen iltifat ya da övgü olarak adlandırılan şeylerin taciz sınıfına sokulması kadınların başarısıdır. Kendimizi ne kadar değiştirmeye çalışırsak çalışalım, elbette dilimize pelesenk olmuş bazı sözcüklerle yanlış da yapabiliyoruz. Cancağızım diye başlayıp, şıksın’a, ne de güzelsin’e uzanan pek çok örnek gibi. Benim özrümdeki maksat da yanlışlıkla taciz olarak algılanabilecek olan bu tür sözlerle karşımdakini yaralamış olma ihtimaliydi.


 

*Hiçbir kadın zarif bir şekilde kendisine yapılan iltifatı taciz olarak nitelendirmez. Kaldı ki her sağlıklı kadın yapılanın iltifat ya da taciz olduğunu ayırt edebilir. Eril faillik ile kelime oyunu yaptığınızı söylüyorlar ve size inanmıyorlar ne diyeceksiniz?

Kelime oyunu falan yapmıyorum. İnanmayanlar için ne yapabilirim ki, bu olayda insanın kendisini savunmak zorunda olması bile haddinden fazla ağır bir şey. Ayrıca, öyle demeyin, “Bugün pırıl pırılsın” sözünü normal gören de vardır taciz sayan da.

  • Onlarca kadın bir gecede sizinle ilgili kötü yaşanmışlıklarını anlatmaya başladı. Bu ifşalar düşmeye başladığında ne hissettiniz? 

Sosyal medyayı zaten kullanmıyorum, sadece Twitter hesabım var ve onu da yayınevim yönetiyordu. Sosyal medyanın bazen bu tür hassas durumlarda çok yaralayıcı olduğunu düşünüyorum. O nedenle dediğiniz şeyleri görmedim ama böyle utanç verici bir şeyle anılıyor olmaktan dolayı yorgun ve küskünüm.  Ben romanlarımda tacizin bir kadını nasıl yaralayacağını anlamaya çalışan, anlatan biriyim, hepsinden önce insanım. Bu söylenenleri yapmış olsam ne yazmamın ne yaşamamın anlamı kalırdı benim için.


 

  • Özür aynı zamanda da bir itirafı barındırıyor, yargılanmaktan korkuyor musunuz?

  • Daha önce söylediğim gibi yayımlanan özür metnim bir itirafname değildi. Ben sözlerimle ya da hareketlerimle farkında olmadan başkasını yaralamış olma ihtimali üzerine özür diledim.  Suçsuz olduğumdan emin olduğum için elbette yargılanmaktan korkmuyorum.   Bana bu iftirayı atanlar, doğruyu öğrenmeden beni yargılamaya çalışanlar korksun yargılanmaktan.

*"Güzelsin, şıksın" gibi sözlerinizin yanlış anlaşılabileceğini söylüyorsunuz. Hareketlerimle yaralamış olabilirim dediniz, bununla neyi kastediyorsunuz? Ne tür hareketlerden bahsediyorsunuz?

Günlük hayatın içindeki herhangi bir hareketi kastediyorum. Beş kişi bir yerde oturuyorsunuzdur, birinin çayı bitmiştir, durun sizin çayınızı ben getireyim dersiniz. Bu kimileri için olağan bir şeydir. Kimileri de alınır, başka anlamlara çeker. Bu tür şeylerden söz ediyorum. Hani, yanlış anlaşılmıştır ihtimali. 

  • Hasan Ali Toptaş’ın metinleri özelinde Türk edebiyatındaki yerini tartışamayız elbette. Yayıncılar Birliği, Yazarlar Sendikası, PEN, şu anki yayıncınız Everest ve diğer yayınevleri tarafından benzer vakaların yaşanmaması adına bir tavır da bekleniyor. Sizin bundan sonraki tavrınız ne olacak? Olası bir boykot ya da dışlanmaya hazır mısınız?


 

  • Benim tavrım her zaman olduğu gibi sadece okurlarıma güvenmek olacaktır. Vicdanına kulak veren, hakkaniyet duygusu olan okurlarıma güvenmek.Ben hayatım boyunca herhangi bir lobiye ya da mevkiye üye ya da aday olmuş biri değilim. O nedenle zaten dışarıdan sayılırım. Dışlanmak ya da bir yere girebilmek hiçbir yazar için önemli değildir diye düşünüyorum. Ben derdimi anlatabildiğim sürece tek bir kişiye, hatta kendim için olsa bile yazmaya devam edeceğim.

*İletişim Yayınları bugün Bora Abdo ile sözleşmesini sonlandırdığını açıkladı. Everest sizinle olan sözleşmesini sonlandırması ihtimali, ve size verilen bazı ödüllerin geri alınmaya başlanması hakkında ne söylemek istersiniz?

Beni yok ettiklerinde birileri rahat edecek, bunu anladım. Acele etmelerine, kaygı duymalarına gerek yok bence. Bu soruyu cevapladığım esnada, evet, yayınevim benimle ilişkisini kesti. Ödüllerden haberim yok, hepsini alabilirler, kendileri bilir. Ben başıma her şeyin geleceğini düşünürdüm de böyle bir şeyin geleceğini hiç hayal edemezdim.

Sizin de ifşa edemediğiniz bir şeyler var mı? 

Ben bütün yaşadıklarımı, yaşayamadıklarımı, hayallerimi hayalkırıklıklarımı yazıyla ifade etmeye çalıştım. Bundan sonra da böyle yapmaya devam edeceğim. Medyayı ve sosyal medyayı ne seven ne kullanan, şöhret olmak için uğraşan, yazdıkları dışında konuşulan biri hiç olmadım, olmak da istemiyorum. Benim için tek gerçek yazıdır ve edebiyatın beni sarmaladığı bu dünyada kalmaya ölene kadar niyetliyim.

*Son olarak siz suçlamaları kabul etmeseniz de genel kanı taciz iddialarında bulunan kişilere inanmak ve onları desteklemek yönünde. Sayıları da oldukça fazla kamuoyuna söylemek istediğiniz son bir şey var mı?

İnsanların olayı biraz muhakeme etmelerini, bir durup düşünmelerini, sonra da suçlayacaklarsa o zaman suçlamalarını isterim ama bu benim isteğime bağlı değil tabii. Bir kez daha tekrarlıyorum, bunların hepsi iftira… Diyeceğim son şey de şu: Bu organize kötülüğün gazası mübarek olsun!