Renkleri sesini duyabilene ressam diyorlar, tıpkı harflerle konuşabilme yeteneğine sahip olana şair dedikleri gibi.
Duyabilen için renkler hayatın ta kendisi. Tabiatın yeşili, denizin ve gökyüzünün mavisi, toprağın tonları. Onların sesini duymak , dünyanın bin bir halini yaşamak misali. Bazen siyah beyaz, bazen gri, bazen rengarenk. Her renkte ayrı bir ton, ayrı bir gam gizli.
Anlatmaya kalksak, adını koymakta bile zorlanacağımız birbirinden ton farklılıklarıyla ayrılan onca rengin tabiata, eşyaya ve hayata kattığı hallerden ciltler dolusu anlam çıkarılır, nice besteler yapılır.
Hayatın rengi, aklın görmek istediği renkte parlıyor. Herkes kendi renklerinin sesini, yaşamın melodisiyle birleştirerek devam ediyor hayata. Renk tercihlerimiz, ruh halimizin bedenimize yansıyan ekosu.
Buna karşın zevklerin ve renklerin tartışılamaz biçimde belli ölçülere indirgendiği bu çağda, zevkler renksiz, renkler ise daha bir zevksiz . Bu renk cümbüşlü hayatta sevdaya bile ''kara'' denilirken, gittiği yere renk katan insanların yerini, gittiği yerin rengini alanlar doldurmuş. Görmek istenen genellikle kırmızı, yeşil, mavi renkler olurken, gösterilen çoğu kez, kan rengi, kirli gri tonlar ve karanlık.
Hayat, her birimiz için farklı bir renk paleti sunan tablo misali. Büyümek, bu paletteki her bir rengi keşfetmek demek. Eğer her şey tek düzeyse , hayatım çok renksiz diye başlıyoruz söze. Ruhun rengi, yüreğinin hissettikleri ile doğru orantılı.
Bir insanı ve toplumu anlamak için kullandığı renklere bakmak bile onlar hakkında özsel bilgi verebiliyor. Hayatı sadece siyahla beyaz arasında yaşayanlar için bu bilgi daha net. Her renk milletlere, dinlere kültürlere ve hatta siyasi ilişkilere göre farklılık kazanıyor.
Yaşama sevincini, heyecanı ve coşkuyu simgeleyen kırmızıyı gülden değil de savaşlardan ve kandan öğrenen neslin ,renklere bakışı da o çerçevede en koyu tonlarda ve acımtırak oluyor. Saflığı, temizliği ve istikrarı anlatan beyazı, yeni açılan sayfalardan değil, masum bedenlere sarılan kefenlerden öğrenenler için de aynı durum geçerli.
Hayatın her döneminin, her diliminin kendine has renkleri vardır . Toz pembeyle simsiyah arasında nice renk oynaşır durur. Bazen bir saat dilimi içinde dahi nice renkler değişir durur.
Umutlar aniden kırıldığında renkleri nasıl da soluverir. Huzur, kahverengi tonlarda hüzne yuvarlanıverir.. Limon sarısı başlayan bir gün , tatsız bir olayla grileşiverir . Sanki herksin içinde , tuvale renkler döşeyen sessiz bir ressam ve onları soluklaştırıp parlatan bir ışıkçısı var gibi.
Tuvaliniz meçhul ise , renkler hükmünü yitirmiştir . Zira evrendeki her şey gibi renklerde enerjidir . Renklerin sesini duyabilenlerin sadece duygularını değil, bedenini de etkileyip farklı fizyolojik etkilere sebep olduğu bir hakikat olarak ortada duruyor.
Duyabilenler için tüm renklerin insana kattığı nice olgunlaştırıcı zenginlikler var. Sesini duyabildiğimiz renkler bize göz kulak oluyor. Elimizden tutup tatmadığımız duygularla ve hikayesi olan insanlarla tanıştırıyor.
Bilgeye sormuşlar '' Renklerin sesini nasıl duyarız ?' Gözlerini kapat ve yağmurun sesinin dinmesini bekle demiş. Yağmur bitince gökyüzünde beliren gökkuşağı tüm renklerin sesi olmuş.
Tek rengi yok hayatın. Ahengine doyum olmayan o gökkuşağı gibidir o. Böyle renkli bir hayat yolculuğuna başlayanların, başındaki ve sonundaki hali arasında büyük bir fark olacaktır elbet. Düşünsenize, görmeyenler için ne sıkıcıdır resim galerisi .
Haydi, aklınızda bir hayat tutun, rengi size ait olsun. Zira yağmur elbet bir gün dinecek !