Yalan Ağzımıza Yuva Yapmamalı
Çağın şartlarına ayak uyduran bir insan olmak zorunda olduğumuz, zamanın gerekliliği olarak söylenir. Bizler müslümanız, toplumsal şartlara ya da gidişata uymak zorunda değiliz. Asla şartların esiri olmadık, olamayız. Bizler şartlar ne olursa olsun yalan söylemeyen insanlar topluluğu olmalıyız. Hatta yalanın ne olduğunu bilmeyen insanlardan olmamız lazımdır. Yalanlarla süslenmiş bir hayat yaşamaktayız hatta yalan ağzımıza yuva yapmış tabirimiz bile var ne yazık ki. Nereden geliyorsun diye soruyorsunuz doğruyu söylemek rahatsız ettiği için bir yerden işte falan diyorlar. Kaça aldınız diyorsunuz sanki yarın size satmak zorunda kalacakmış gibi hemen yalan bir fiyat söyleniyor. Birçok insan için sözün hiçbir kıymeti yok sadece laf olarak ağızdan çıkıyor. Unutmayalım ağzımızdan çıkan her sözden imtihan olunacağız.
Yalan söylemek münafıklara ait bir hastalıktır. (Münafık: Allah'a inandığını söyleyen ama kalben inanmayan kişidir.) Biz kalpleri bilemeyeceğimiz için Münafık kimdir desek bilemeyiz ama elimizde ipuçları var. Kendimizi kontrol edelim Müslüman görünümlü kafirlerin özelliği olan bu üç özellik bizlerde asla olmamalıdır. Müslüman bunları asla yapmayan kişidir.
Ebu Hüreyre (r.a.) den rivayete göre Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: 'Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.' (Buhari, İman, 2/24)
Söylediği yalan olan kişi sözünde neden dursun ki zaten söylediği yalan. Yalana alışmış bir şahsiyete nasıl bir şey emanet edebilirsiniz. Sanki ortada münafık için üç madde değil de her bir madde kendiliğinden diğerini doğuran üç aşamalı bir şahsiyet bozukluğu var. Bu kafirlere ait bir özelliktir bizimle hiçbir alakası olamaz.
PEYGAMBERİMİZİN PEYGAMBERLİKTEN ÖNCEKİ KIYMETLİ HALİ
Peygamberimizin peygamber olmadan önceki hayatı da bizlere ders olması bakımından çok önem arz etmektedir. Kendisi İslam'dan önce de el Emin (çok güvenilir kişi) idi. Size şu dağın arkasında ordu var desem inanır mısınız? dese bütün müşrikler inanırız derlerdi. İman emniyette olmaktır. Ne kadar müminiz sorusuna Bizim imanınızdan dolayı diğer insanlar kendini emniyette hissediyor mu? Hissetmiyor mu? Dağlar kadar para emanet edilse kuruşu kuruşuna iade eder miyiz? Sözümüz senet midir? Her ne olursa olsun o asla yalan söylemez diyorlar mı? Bu cevaplar kadar inanmış insanlarız.
Ebu Derda (r.a.) Peygamberimize müslüman hırsızlık gibi bir hataya düşebilir mi? diye soruyor peygamberimiz ne yazık ki düşebilir diyor. Müslüman zina edebilir mi? denildiğinde hoşlanmasak da böyle bir hataya da düşebilir diye cevap veriyor sonra Ebu Derda öylesine bir soru daha ekliyor ve müslüman yalan söyler mi diyor? Müslüman asla yalan söylemez diyor.
Bir rivayette peygamberimiz kendisine salatu selam olsun, o kadar çok 'Müslüman asla yalan söylemez', 'Müslüman asla yalan söylemez', 'Müslüman asla yalan söylemez', diye tekrarlıyor ki sahabe keşke sormasaydık diye tedirgin oluyorlar. Çünkü yükümlülük çok büyük ve sahabe olayın bu kadar ciddi olduğunu sorudan sonra anlıyor. Mümin ile münafığın en belirgin vasfıdır yalan.
Safvan İbnu Süleym (r.a.) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü! mü'min korkak olur mu?"
"Evet!" buyurdular. "Pekiyi cimri olur mu?" dedik, yine:
"Evet!" buyurdular. Biz yine:"Pekiyi yalancı olur mu?" diye sorduk.
Bu sefer: "Hayır! Buyurdular. (Muvatta, Kelam, 19)
ŞAKA DAHİ OLSA YALAN SÖYLENMEMELİ
Hakim babası ve dedesi yolu ile anlatıyor: "Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:
"Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için konuşur ve yalan söylerler! Yazık ona, yazık ona!" (Ebu Davud, Edeb, 40/ 88)
Yalanın var olabilmesi için doğrunun var olması gereklidir. Bir kişi doğruyu bilmezse yalan söyleyemez. Bu nedenle bilişsel olarak yeterince olgunlaşmayan insan yalan söyler denilir.
BEYAZ YALAN VE SİYAH YALAN DİYE BİR ŞEY OLMAZ
Yalanın yalan olması için öncelikle yalan söyleyenin gerçek dışı ifadelerde bulunması ve karşısındakini yanlışa yönlendirmesi gerekir. Yalan söyleyen kişinin bunu bilmesi çok önemlidir. Şeytan yalan söyleyip hataya düşen müslüman Tövbe etmesin diye yalanı sen iyi niyetle söyledin bu yalan sayılmaz diye bize yanlışı meşrulaştırmaya ve af dilemeye gerek olmayan bir kalıba sokmuştur. İyi niyet varsa BEYAZ yalan, kötü niyet varsa SİYAH yalan diye ayrımlar yaptırmıştır. Yalan söyleyenleri de bu kategorilere göre değerlendirmişlerdir. Niyet iyi olsa bile asla yalan söylenemez. Bir de kime göre iyi ve doğru, kime göre kötü ve yanlış olduğu meselesi de vardır. Bakış açısına göre ayrı değerlendirme yapılabilecek bir durum olarak değerlendirilir. Oysa yalan yalandır. İyi niyetle de olsa bunu sıklıkla hayatında kullanan, karşısındaki kişiyi incitmemek için yalan söylediğini düşünen ve bunu görev haline getirmiş kişiler bir süre sonra kendi yalan dünyalarında kendilerini hapsederler ve çevrelerinde yalandan bir hayal dünyası yaratırlar. Bu dünya içinde ilişkilerinde bir dolu gerçek dışı olaylar dönmekte ve kandırmaca devam etmektedir. Genellikle böyle durumlar mutlu olma psikolojisi, pembe dünya oluşturma amacını doğurmuştur. Bunu gerçek dünyanın problemlerinden kaçış olarak nitelendirmek de doğru olabilir. Yalan söyleyen kişinin karşılaşacağı sorun ve problemleri çözme becerisinin gelişmemiş olması, zarar göreceğini düşünerek kendi yalan dünyasına saklanma davranışını doğurabilir. Böylelikle kendini problemleri çözüyor olarak lanse eder ve yalan söylemeyi bir başarı olarak anlatır.
YALAN SÖYLEMEK KİŞİLİK BOZUKLUĞUDUR
Yalanın psikolojik tahlili hakkında uzmanlar şunları söylerler; Yalan söyleyen kişiler görünüşte mükemmel olmalarına ve kendilerine güvenli görünmelerine rağmen son derece benlik saygıları düşük kişilerdir. Benlik saygılarını korumalarındaki güçlük başarısızlığa karşı hassasiyetlerini arttırmış, depresif ve öfkeli davranışlarında artışa neden olmuştur. Sürekli olarak kendileri ile ilgilenmeleri onları başkalarının ihtiyaçlarına karşı da duyarsızlaştırmıştır. Bu kişilerde başkalarını istismar davranışı belirgindir. Son derece benmerkezci davranırlar. Dünyayı kendi pencerelerinden değerlendirir, başkaları ile ilgilenmezler. Dış dünyayı kişisel algılar ve gerçeği fazla sorgulamazlar. Tüm ihtiyaçlarını kendilerine göre düzenlerler. Güç onlar için önemlidir. Eğer planlarının dışında gelişen bir olayla karşılaşırlarsa öfkelenir ve çevresindekileri suçlama davranışı gösterirler. Kandırıldıklarını, yanlış anlaşıldıklarını, şartların değiştiğini iddia ederler. Anti sosyal kişilik bozukluğundan farkı ise herkes tarafından beğenilme arzusu ve güçlü olma isteğidir.
Yalan ve kendini kandırma hayatımızın içinde yer almaktadır. Kişiliğimizi belirlemenin dışında ilişkilerimizi de etkilemektedir. Yalan ilişkilerde güvensizliğe ve samimiyetsizliğe de yol açar. Karşılıklı güvene dayanmayan ilişkiler bitmeye mahkûmdurlar. İster arkadaş ilişkisinde olsun ister iş ya da eş ilişkisinde güvenin çok önemli bir faktör olduğunu unutmamak ve dürüstlüğün her zaman kazandığını bilmek gerekir. Bilinmesi gereken en önemli şeylerden biri ise başkalarını kandırmaktan daha çok insanın kendini kandırmasının korkunç olduğudur.
YALANIN ZARURETİ
İslam'da sadece üç yer yalan için zarurettir. Bu mesele de buna benziyor bu da şuna benziyor diye yalan söylenebilecek meseleler çoğaltılamaz. Ve bu zaruret yerlerinde basit tecil edilebilen doğruya yakın olan ama komple de yalan olmayan basit şeyler söylenebilir.
1- Savaşta; düşmana esir düşünce kaç kişisiniz denildiğinde ya da planınız nedir denildiğinde ben yalan söylemem diye bütün ümmeti tehlikeye sokan bir kişi olamayız bu zaruret halidir. Belki bilmiyorum diye yalan söylenebilir.
2- Müslümanların arasını ıslah etmede; iki küs kişiyi barıştırmak için tevil edilebilir cümleler kurulabilir. Sanki onu pişman gördüm yıpranmıştı gibi.
3- Aile ıslahı da böyledir. Hatasını anlamış gördüm gibi sözü yumuşak bir halde söylenebilir.
Ama asla bu meseleler diğer konularda da söylenebilir diye yalan çoğaltılamaz. Ve bu konularda yalan söylenebilir diye de her şeyi söyleyebiliriz zannetmeyelim.
Şeytan bizi kandırmasın.