“Vakıf malı yiyen kedinin, gözü kör olur” derler atalarımız.HAZRETİ SÜLEYMAN İLE SERÇENİN HİKAYESİBir serçe hazreti Süleyman’la muhabbet ederken, konu hazreti Süleyman’ın muhteşem saltanatına gelmiş, serçe Hz. Süleyman?
'Vakıf malı yiyen kedinin, gözü kör olur' derler atalarımız.
HAZRETİ SÜLEYMAN İLE SERÇENİN HİKAYESİ
Bir serçe hazreti Süleyman'la muhabbet ederken, konu hazreti Süleyman'ın muhteşem saltanatına gelmiş, serçe Hz. Süleyman'a: 'Ey Süleyman! İstesem senin saltanatını da sarayını da yerle bir ederim demiş. Hazreti Süleyman gülümsemiş ve 'Ey kuş senin sıkletin (ağırlığın) nedir ki, benim sarayımı yıkacaksın' diye sormuş?
Süleyman aleyhisselam ki, hayvanların dilinden anlayan rüzgara yön verebilen cinleri emrinde çalıştıran bir Peygamber. Dünyanın şimdi bile ulaşamayacağı süper güç, daha önce hiç kimseye bahşedilmemiş bir mülkün sultanı ama bir serçe tarafından laf arasında tehdit ediliyor.
Serçe demiş ki: 'Gider gagamla vakıf malından bir parça alırım, sonra da onu senin sarayının üstüne bırakırım. Ondan sonra seyret bakalım saray ve saltanat nasıl parçalanıp dağılıyor' demiş.
VAKIF MALI NEDİR?
Vakıf malı: Kıyamete kadar dursun diye Allah'a bağışlanmış, onun mülkiyetine gönül rızası ile teslim edilmiş hayır malıdır. Devamlı sadakaya da vakıf malı denilir.
Va-ka-fe durmak demektir. Ecdadımız 'Ölüyü (mezarına kadar) üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri baki kalır. Ailesi ve malı geri döner, ameli kendisi ile baki kalır.' (Buhari rikak 42) hadisi şerifine binaen öldükten sonrası için de bir amel vesilesi olsun diye hayır işlerine harcanması için bir kısım mallarından vazgeçmişler ve bunu sırf Allah rızası için bağışlamışlardır.
Vakıf işleri ölüye rahmet, diriye şefkat için yapılan işlerdendir. Vakıf binaları; vatana ve millete sadakayı cariye için armağan edilmiş binalardır. Kıyamete kadar bu binalarda hayır işleri işlenmesi gerekmektedir. Türkiye'nin hatta dünyanın bütün Müslüman ülkeleri vakıf arazileri ve binaları ile doludur. Bu toplumsal bir rahmettir. Ama ne yazık ki Türkiye'nin birçok yerindeki vakıf binaları şu an otel, acente, kafe gibi şahsi girişimlere kiraya verilmiştir. Malını vakfeden şahıslar mallarını birileri ucuza kiralayıp ticaret yapsın diye vakfetmemişlerdir. Kiralayan kişiler meselenin hukukunu bilmiyor olabilirler ancak asıl mesuliyet bu malların şahıslara tahsisinde gösterilmesi gereken hassasiyettir. Modern hukuk ne derse desin bu ciddi bir vebaldir. Kim o binada hayır işi gerçekleştirecek ise o bina onun hakkıdır.
VELİEFENDİ HİPODROMU
Şeyhülislam Veli Efendi 600 dönümlük arazisini İstanbul halkı piknik yapsın diye vakfetmiştir. 1911 yılına kadar bu 600 dönüm arazi halk bahçesi olarak kullanılmıştır. Ama bugün bu arazi rahmetlinin de adının kullanıldığı 'Veliefendi Hipodromu' yapılmıştır. Merhumun kemikleri sızlar. Vakfedilen araziyi merhum kumar oynansın, at yarışı yapılsın diye mi vakfetti? Bu bir cinayettir.
Sadece Süleymaniye caminin giderlerini karşılamak için Marmara'da iki ada, 217 köy ve 271 vakıf malı vardır. Nerededir bunlar?
Her şehirde vakıf malları vardır. Bu konuda otorite boşluğu olmamalı, İslam hukukuna vakıf ve gönülden muttaki olan hassas insanlar bu vebalden kurtulmalıdır.
VAKIF BEDDUASI
Vakfedilen malların üzerinde bir kenarında: 'Fe men beddelehu ba'de ma semiahu…' diye vakıf bedduaları yazılıdır. 'Her kim bunun vakıf olduğunu anladıktan sonra bunu değiştirir ise günahı değiştiren insanların üzerine olsun' diye de mahşere kadar bir beddua ile vakıf malı hassasiyeti belirtilmiştir.
Hatta Fatih Sultan Mehmed'in Ayasofya vakfiye bedduasında; 'Bu işleri batıl tasarruf edenler Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun. Ebediyyen cehennemde kalsınlar, azapları hafifletilmesin asla merhamet olunmasın…' diye yazmaktadır. Onun için ecdadımız 'Vakıf malını (haksız) yiyen kedinin gözü kör olur.' demişlerdir.
Vakıf malı arazisinde dolaşan ecdadımız araziden çıkarken haksız yere vakıf malını istimlak etmiş olmayalım diye ayakkabılarını çırpmışlardır. Vakıf meselesi böyle hassas bir konudur.
SULTAN VAHDETTİN
Sultan Vahdettin Han sürgüne giderken kalfası yolda okuruz diye sarayın vakıf kütüphanesinden bir adet Kur'an-ı Kerim alır. Bunu öğrenen Sultan Vahdettin: 'Bu yaştan sonra bana hırsız mı dedirteceksiniz' diye hiddetlenir. Halbuki Kur'an-ı Kerim okunsun diye vakfedilmiştir. Okunma işlemi gerçekleştirilse bile ecdadımızın vakıf malının mekanından uzaklaştırılmasına bile gönlü razı olmamışlardır. Böyle hassas bir neslin torunlarıyız.
Tecrübe etmeye gerek yoktur, vakıf malı hayır etmez. Herkes yakıtını dünyadan götürür. Dikkat etmek gerekir.