Bu hafta biraz içimi burkan bir meseleden bahsedeceğim. Geride bıraktığımız hafta “3 Aralık Dünya Engelliler Gününü” de içinde barındıran bir haftaydı. Bu sebeple engelli kardeşlerimiz başlığını seçtim. Öncelikle engelli kardeşim: Sen engellisin. Lütfen e

Bu hafta biraz içimi burkan bir meseleden bahsedeceğim. Geride bıraktığımız hafta '3 Aralık Dünya Engelliler Gününü' de içinde barındıran bir haftaydı. Bu sebeple engelli kardeşlerimiz başlığını seçtim. Öncelikle engelli kardeşim: Sen engellisin. Lütfen engelli değilmişsin gibi davranma, lütfen bunu bil. Ama engelli olman bizim kardeş olmamıza hiç mani değil bunu da iyi bil. İçimi burkan mesele de senin engelli olman değil, birazdan bahsedeceğim engeline uygun olmayan işler yapmaya çalışarak engelin yokmuş gibi davranman. Doğumdan önce anne karnında veya doğumdan sonra yaşadığı bir olayla beraber diğer insanlara nazaran fiziksel, zihinsel veya duygusal noksanlıklar yaşayan insanlara toplumda engelli denir. Toplum içindeki vazifelerini normal yerine getirememesi de engellilik durumudur.

ROMA'DA ENGELLİLER

Roma İmparatorluğu'nda bir dönem engelli doğan bireylerin öldürülmesine izin verilirken, sonradan bu yaklaşımdan vazgeçilmiştir. Ama engelli bireylerin eğlence sektöründe kullanıldığı da belgelerde yer almaktadır. Batılı filozof Eflatun (Platon)(M.Ö. 427/347)'a göre; bir ülkedeki engelli insanlar o ülkeye zarar verir ve ülkenin gelişimini engellemektedir. Eflatun, 'Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.' sloganı ile Roma döneminin engelli insanları küçümseyen bakış açısını ortaya koymuştur. Bedeni sağlam olmayan insanların düşüncelerinin de sağlam olmadığını beyan etmek, insana değer vermeyen bir yaklaşımdır. Oysaki pek çok engelli insan, insanlığa çığır açacak işlerde bulunmuştur. Stephen Hawking, Andrea Bocelli, Beethoven gibi engelli dahiler vardır. Eflatun, devletin var olmasını akıl ve sağlık temelinin üzerine kurulması şartı ile savunmaktadır. Buna dayanarak ülkede yaşayan tüm engellilerin ülkenin dışına atılmalarını ve ülkede sadece sağlıklı, zeki, üretebilen ve ülkeyi savunabilecek insanların kalmasının doğru olacağı görüşündeydi. Düşünceleri ile dünyaya yön veren insanlar diğer insanların zihnine bir tohum ekiyor, insanlık binlerce yıldır bu sakat düşünceden kurtulamıyor. Felsefelerindeki egemen yapı günümüze çok uymasa da akılcılık, sınıf ayrımcılığı ve mükemmel insan olmak üzerinedir. Hatta bugün bile Avrupa'da topluma fayda veremeyen engellilerin ötenazi yapılması fikri TV kanallarında tartışılmaktadır. Emin olun engelli insanları sırf faydacılık açısından ve üretime katkısına bakıp Avustralya'daki develer gibi yönetmek fikirleri hiç kaybolmadı. Bu fikir aslında kendi atalarının attığı ve binlerce yıldır belleklerinde olan yanlış bir bilgidir. Hatta engelli insanları insan gibi görmeme fikrinin zirvesini Orta Çağ'da görmek mümkündür. İnsanlık, bu dönemde insani değerlerin gittikçe azaldığı, hatta engellilere 'İçlerinde şeytan var!' damgasının yapıştırıldığı manzaralara şahit olmuştur. Bu değer kaybının uzun asırlarca sürdüğü ve engelli bireylerin vahşice toplumdan uzaklaştırıldığı bilinmektedir. NOT: 'Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur' sözü Atatürk'e ait değildir. Şayet bu sözü Atatürk de söylemiş ise tahminimce komutanı olduğu Türk ordusuna spor yapmayı teşvik amaçlı olarak, zamanındaki maksadını kastetmeden Eflatun'un sözünü tekrar etmiştir. SEMAVÎ DİNLERDE ENGELLİLER Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışıyla birlikte engelli bireylerle insan oldukları ve Allah'ın bizi kardeş kıldığı için ilgilenilmiştir. Hıristiyanlık ve Yahudilikte de onlara iyi davranmak günahların kefaleti olarak görülmüştür. Engelli bireylerin aileleri çocuklarını bir imtihan vesilesi olarak görmektedir. Yaşadıkları durumdan dolayı dünyada çekilen sıkıntı ve zorlukların mükafatının ahiret inancı gereği orada verileceğine inanmaktayız. İslam'da Yüce Allah, insanları servetleri, ırkları, renkleri, cinsiyetleri, dilleri, nesepleri, fizyolojik yapıları, engelli veya sağlıklı oluşları açısından değerlendirmez. Onları iman, salih amel, güzel ahlak, ibadet ve itaatleri veya inkar, şirk, nifak, isyan ve kötü davranışları, takva veya zulüm sahibi olup olmamaları açısından değerlendirir. 'Allah katında en üstün olanınız en muttakî olanınızdır' (Hucurat, 49/13) anlamındaki ayet ile dış görünüşe değil de kulluk açısından vazifelerin yapılıp yapılmadığına göre değerlendirmiştir. 'Allah sizin sûretlerinize ve servetlerinize bakmaz. Fakat kalplerinize (îman veya inkar halinize) ve amellerinize bakar' (Müslim, Birr, 34, III, 1987; İbnMace, Zühd, 9, II, 1388; Ahmed b. Hanbel, II, 285.) Bu ayet ve hadis, bu gerçeği ifade etmektedir. Kur'an ve hadislerde engellilere insanlar arasında ayrımcılık yapılamayacağı ilkesi ile hareket edilmiştir. Bu ilkeden yola çıkarak engelli kişilere destek vermek amaçlı projeler yapılmıştır. Sanatsal ve mesleki becerilerinin geliştirilmesine yönelik projeler bunlara örnektir. Sorumluluk bağlamında İslam, insanları ancak güçleri nispetinde sorumlu tutar. Dolayısıyla görme özürlü insanlar dinî görevlerle ilgili olarak ancak güçlerinin yettiği şeylerden sorumludurlar. Allah yolunda cihat yapma ve savaşa katılma ile ilgili olarak, 'Köre güçlük yoktur' (Nur 24/61; Fetih, 48/17) denilmiştir. '...Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, 'Biz şüphesiz (ki her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz derler.' (Bakara, 2/ 155-156) buyrulmaktadır. Sahabeden Enes b. Malik'in Hz. Peygamber'den naklettiği kutsî bir hadise göre Yüce Allah şöyle buyurmuştur :'Ben kulumu -iki gözünü kastederek– iki sevgilisiyle imtihan ettiğimde o buna sabrederse, iki göze bedel olarak ona cenneti veririm' (Buharî, Merda, 7, VII.) 'Kimin iki sevgilisi (gözleri) alınır da, buna sabreder ve ecrini Allah'tan umarsa, sevap olarak cennetten başka bir şeye razı olmam.' (Tirmizi, Zühd 57, IV. 602-3.) 'Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur…' (Fetih, 48/17) Velhasıl semavi dinler bireyleri engelli ve engelsiz ayırımı yapmadan Allah'a olan kulluk vazifesine göre değerlendirir, kul da bu kulluk işlerinde engeli oranında mazeretli sayılır. Güncel bir mevzuya da ek olarak değinmek isterim. Günümüzde engelliler ve spor...

ENGELLİLER VE SPOR

Engellilerin sosyalleşme araçları içerisinde sporun; boş zaman faaliyetleri, rehabilitasyon ve sağlık faydalarının yanında eğitim ve iş fırsatları yaratması açısından pek çok olumlu etkisi olduğu görülmüştür. (Avrupa Komisyonu) Spor yapmak engelli kardeşlerimizin bedenleri için faydalı işlerdendir. Ama yazının başında bahsettiğim içimi burkan bir mesele var. 'Sen engelli değilsin, engel zihinde olur. Sen olmayan bacağınla, görmeyen gözünle her sporu yapabilirsin' diye engelli kardeşlerimizi, bedenlerini de tehlikeye atarak, spor işlerine sokuyor olmaları... Körlere futbol oynatmak, ayağı olmayan kardeşlerimden koltuk değnekleri ile gol atmalarını beklemek, tekerlekli sandalye ile basket atmaya çalışmaları gibi işleri gördükçe içim burkuluyor ve şöyle diyesim geliyor: 'Kardeşim, canım kardeşim yapma! Kendine eziyet etme! Engel sadece akıllarda olur sözü yalandır. Bak senin bacağın yok, sen engellisin. Zorla engelli değilmiş gibi davranmaya çalışma. Engelin asla bizler için bir sorun değil, kendine uygun spor yapabilirsin. Yüzebilirsin, bedenini çalıştırabilirsin. Engelinden dolayı kendine uygun mesleklere yönelebilirsin. Kitap yazabilirsin, müzisyen olabilirsin, sanatçı olabilirsin, bilgisayar uzmanı olabilirsin... Olabilirsin ama imkanın ölçüsünde. Lütfen kör olup bilgisayar uzmanı olmaya kalkma. Sakat olup futbol maçı yapmaya kalkma. Kendine merhamet et. Bunları başarmış olman seni engelsiz yapmaz. Sen bizim için bunları yapamasan da güzel insansın. Bizler bir binanın taşları gibiyiz. Sizler bizim de halimize şükretmek ve sizlere yardım etmek için beraber kapısından gireceğimiz cennet anahtarımızsınız.' Hasılı dostlar, halimize sabredip merhametlilerin en merhametlisinden karşılığını bekleyelim. Biz İslam medeniyetinin çocuklarıyız. İçimizdeki engellileri yük olarak görmeyiz. Hepimiz kardeşiz, bizi kardeş kılan Allah'a sonsuz şükürler olsun.