Dünyayı yöneten inançsız bir kesim kendilerini alemlerin Rabbi zannediyor ve 'Giderek ihtiyarlayan bu dünyaya bir şey olmasın, mademki dünyayı biz tanzim ediyoruz o halde dünya için alacağımız kararlara herkes uymalıdır' diyor. Uygulaması başlatılan son aldıkları kararlardan birisi de Karbon Ayak izidir. Karbon Ayak İzi, insanın dünyaya verdiği karbondioksit cinsinden ölçülebilen zarar olarak tanımlanmaktadır.

Neden onlar karar alıyor biz uyguluyoruz diye sorulursa, çünkü sözde onlar para babaları ve onların sayesinde dünya hayat buluyor. Onlar fabrika açmasa, onlar üretmese bu hayat ne olurdu? Onlar aşıyı bulmasa ölürdük(!) 'Bizim sayemizde hayattasınız, insan gibi yaşıyorsanız sebebi biziz. Biz hayat veririz.' demektedirler.

ZENGİNİN MALININ ZÜĞÜRDÜN ÇENESİNİ YORDUĞU GİBİ ZÜĞÜRDÜN

ÇOCUĞU DA ZENGİNİN ÇENESİNİ YORMAKTADIR

Yaşanan olaylara baktığımızda aslında ne yapmaya çalıştıkları çok kolay tespit edilebiliyor. Dünya nüfusunun çok olduğunu, dünyaya üretim ve katkı sağlamayan insan neslinin kendileri ile aynı havayı soluyarak yaşlanan dünyaya zarar verdiğini düşünüp, karbon salınımını azaltmak için fazla insan nüfusundan kurtulma planları aşikardır. Ya insan nüfusu azalacak ya da herkes bunun bedelini ödeyecektir. Aile mefhumunu yok edip üremeyi durdurmak adına birkaç ayaklı bir çalışma yıllardır devam etmektedir. Cinsel özgürlük adı altında LGBT hareketinin önünü açmak, az çocuk doğurmak ve doğurduğun çocuğa hakkıyla bakmakla alakalı sosyal bir bilinç oluşturmak, Doğu ve Güneydoğu'da doğum kontrolü gibi birçok yöntem üzerinde çalışarak aile mefhumundan kurtulmak istiyorlar. Her ülke için ayrı planlar kurgulanmış ama asıl hedef aile düzenidir. Çok aile, çok çocuk demektir. Kalabalık nüfus ise faydasız karbon salınımıdır. Hatta Avrupa'da engelli kişileri dünyaya yük olmaktan men etmek maksatlı ötenaziye ikna etme sevdası bile vardır. Onlara göre yaşam sadece kendi haklarıdır ve kendilerine hizmet edecek kadar köle yeterlidir. Fazlalık tahıl ambarını boşaltır.

KARBON AYAK İZİ

Sürdürülebilir bir yaşam için herkesi Karbon Ayak İzi adı altında dijital ortamda fişlemek istiyorlar. Bu konudaki gayeyi de sürdürülebilir bir yaşam olarak sunmaktadırlar. Hakikaten dertleri bu mudur diye sormadan edemiyoruz. Çünkü bu arkadaşlar para kazınırken kendi petrol rafinerileri çalışmaya devam etmektedir. Ama fabrikalar onların olduğu için atıkları önemli değil, kendileri haricinde dünyayı kirletenler için bir engel oluşturma çabasındalar.

İlk hedef büyük firmalara diz çöktürmek, sonra da sıra bu firmaların ürettiği malzemeleri tüketen halka gelecek. Bu sistemde herkesin harcamalarını nakit üzerinden yapması gerekir ki insanların ne tüketerek dünyayı kirlettiğini tespit edemesinler. Onlar için paranın yükünden kurtulup dijital ortamın insanı olmalıyız ki dijital ortamda neler yaptığımız zaten ellerinde mevcut bir bilgidir. Her şeyin sanallaştırılmaya çalışılması da bu sebeptendir. Harcamalarımıza bakıp 'Şu deterjan havayı kirletiyor bunu kullanamazsın yoksa cezası var, mangal kömürü almışsın bu da kötüdür. Bizim tabiata az zarar veren deterjanımız var onu kullanmak zorundasın. Her yere benzinli araba ile gitme, bak elektrikli araba ürettik onu almalısın, yoksa karbon ayak izin çok fazla oldu sana ceza keseriz.' diyecekleri bir zaman diliminin gelmesi işten bile değil. 'Bak Avustralya'da 5000 deveyi öldürdük, biz tabiat severiz ama develer çok su içiyorlardı kurtulmak gerekmişti. İnek eti de yeme çünkü ineklerin gazları da atmosfere çok zararlı, tabiatı seviyor isen yapay et kullan...'

Tabii söylemler gayet barışçıl, gayet tabiat korumacı söylemler. Bak yazık artık denizde balık cinsi azaldı biz onu koruyoruz gibi haklı gerekçeler sunarak aslında bizi kendi döngülerine muhtaç etmek istiyorlar. Masum maskelerini takıp, geçerli sebeplerle bizi bu işlere ısındıracaklar. Sonuç olarak bunu kesin ölçebildiklerinde dayatma başlayacak, anladık artık taktiklerini.

Sonra karbon vergisi gelecek, 'Sen inek besliyorsun o zaman senelik şu kadar da havayı kirletme vergisi öde' denecek. Aldıkları parayı banknot halinde delinen atmosfere yama yapacaklar sırf onun için alacaklar(!)

DÜNYA'YA KARBON ZARARI AÇISINDAN EN ÇOK VE EN AZ ZARAR VEREN ÜLKELER

Dünyaya en az zarar veren ülke Hindistan'mış, neden? Çünkü Hindular çok bilinçliler, adamlar tertemiz, atık sorununu halletmişler. İşe giderken arabayla değil trenle gidiyorlar. Hatta trenin içindeki hava kirlenmesin diye trenin üstünü de kullanıyorlar(!) İnek zaten yemiyorlar... Aklı başında olan herkes bu işlere güler. Nüfus kalabalığından taksi kullanacak yer yok ki Hindular nasıl arabaya binsin? Kast sisteminden dolayı zaten halk fakir bir haldedir. Bisiklet bulana aşk olsun. Neden? Çünkü kast sistemi altında halk köle durumuna düşmüş. İnsanlık için en ideal sistem köle sistemidir. Hindistan'dan sonra ikinci sırada Afrika kıtası varmış. Çok bilinçli ikinci toplum Afrika... Yıllarca Avrupa Afrika'da idi ya onları küresel kirlilik konusunda çok eğitmiş demek ki(!)

Dünyayı karbondioksit ile en çok kirleten ülke Suudi Arabistan'mış. Zaten nüfusu 30 milyon. Uçsuz bucaksız çöl, çıkan petrolün yüzde 60'ı Amerika'nın ve Amerikan firmaları petrolü kendilerine çıkarıyor. O halde Araplar ne yapıyor ki dünyayı bu kadar kirletiyor? Ama küresel mafya, hani sokak kenarında durup şu gelene dalaşalım diyen gençler olur ya çatmak için, tıpkı onlar gibi sebep arayışındalar. 'Ey Suud sizin yüzünüzden güzelim dünyamız kirleniyor. Sökül bakalım paraları biz bu paralarla orman yapacağız.' Peki, Amerika ne olacak? Ses yok. Nasıl ölçtünüz karbondioksit gazını? Bu sadece bir metafor. Hani Kemal Sunal filmlerinde olur ya 'mesela yani'. Suçu atmak için uydurdukları bir sanal gerçeklik. İsmi bile uydurmaca olduğunu anlamaya yetiyor 'Sanal mı? Gerçek mi?'. Tabii bu işlere para babaları karışıyorsa insan bir 'hayırdır inşallah' diyor.

Paris iklim anlaşmasına özel jetler ile gidiyor çevreci arkadaşlar ve uçağı az kullanalım diye karar alıyorlar. Hani bir kalabalıkta hırsız vardır ve ortamda hırsızın var olduğu anlaşılınca hemen hırsız şüpheyi uzaklaştırmak için kendini öne atar ve 'Hırsız var!' diye bağırmaya başlar ya, bir hedef seçer ve 'Belki de sen hırsızsın! Neden herkes buradayken tuvalete gittin?' deyip masum birine çamur atmaya çalışır... Bunların yaptığı da aynen öyledir. Küresel sermaye sahiplerinin saldığı bu korku, kimi firmaları saçma sapan işlere sürüklemeye başladı. Korkudan Starbucks gibi bir kahve devi, tabiatta çözülür kağıt pipet gibi ilginç bir ürün kullanımına geçti. Bu, bize bulaşmayın zaten sattığımız bir kahve, bak pipet bile kağıt demek değil midir? Bak çözüm kolaymış... Ama kimse nükleer silahları dünya çapında bırakıyoruz, imha ediyoruz demiyor. Atom bombası atıp dünyanın ardına tekme atanlar bu konuda ses çıkarmıyor. Ama Starbucks'ın pipeti çok tehlikeli, madem kağıda döndün o zaman tamam.

MÜSLÜMAN ZATEN ÇEVRECİDİR.

'Akarsuyun kenarında bile abdest alırken suyu israf etme!'

İşte Allah Resulü'nün sözü, afiş yapılıp her yere asılması gereken, çevreciliğin ne olduğunu anlatan mükemmel bir söz. Biz Müslümanların zaten çevreyi koruması gerekir, bu dinin emridir. Ağaç dikmek, hayvanlara bakmak, temiz olmak gibi unsurlar dinimizin vecibesidir. Ama bir Müslüman olarak Karbon Ayak İzine karşıyım çünkü bu, o insanların Rabb'lik iddiasıdır. Mesele karbondan çok kendilerini ilah zannetmeleridir. Zaten samimi olduklarına da inanmıyorum. Dünya batacak korkusu bu insanları uzaya taşınmaya karar vermek gibi ütopik çözüm önerilerine sevk etti. Halbuki bizler "kaderden emin olan kederden de emin olur' anlayışına sahibizdir.

Kıyamet denen o güne kadar dünyanın ayakta kalacağını, o gün geldiğinde de kimsenin bunun önüne geçemeyeceğini biliyoruz. Biz tabiatı bir emanet olarak gördüğümüzden ötürü saygı duyup temiz tutmaya çalışırız. Bizim bir tane Rabbimiz var. Sizin hayatı, tabiatı düzenlemek için üzerimizde baskı kurmanıza gerek yok. Çünkü siz samimi değilsiniz. Sizin karbon ayak iziniz kaç numara?

Yeryüzünde iki ilah olsa yeryüzü fesada giderdi.

'İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.' (Rum Suresi 41. Ayet)