Sanırım 1990’lı yılların başıydı, o sıralar Osmaniye de yayınlanan adını bir sokaktan alan Güneysu Dergisi vardı. Bu dergi halen yayınına devam ediyor. Derginin yayınını o vakitler Bestami Yazgan ile Tayyip Atmaca üstlenm

    Sanırım 1990’lı yılların başıydı, o sıralar Osmaniye de yayınlanan adını bir sokaktan alan Güneysu Dergisi vardı. Bu dergi halen yayınına devam ediyor. Derginin yayınını o vakitler Bestami Yazgan ile Tayyip Atmaca üstlenmişlerdi. Güneysu Dergisini takip ediyordum. Bir gün Bestami beyden bir yazı aldım. Yazıda, her yıl yapılmakta olan Güneysu Şiir Şöleni kapsamında şiir yarışması düzenlendiğini, yarışmada dereceye giren ve ödül almaya hak kazanan şairlerin şiirlerini ifa eden birer desen çizmem isteniyordu. Şiirleri inceledim. Zihnimde kaldığına göre yedi şiiri desenledim. Şölene de davet edildim. Osmaniye’ye ilk kez gidiyordum. Sıcak olmasına karşılık iyi bir yolculuk oldu.

    Güneysu Dergisine ayak bastığımızda o yıllarda ve daha sonraki gidişlerimizde pek çok şair ve yazarla tanıştık. İlk aklıma gelenler; Bestami Yazgan (ilk kez bu vesileyle tanıştık), Tayyip Atmaca, Neşet Dinçer, Salih Sefa Yazar, Osman Karataş, Mustafa Eroğlu, Halil Karabulut, Gökhan Akçiçek, Bahaettin Karakoç, Reşat Gürel, Musa Serin, Fatih Köksal ilk aklıma gelenler. Sonra resimlerimin kitabını süslediği bir şair… Şair mi demeli yoksa bir ozan mı?..

   Şiirlerini ilk okuduğumda ilk aklıma ışık gibi çakan isim Abdurrahim Karakoç olmuştu. Ama O her ne kadar Karakoç’un üslubuna benzese de kendi topraklarının bir Karacaoğlanı idi adeta. Karacaoğlan da o topraklarda gezmiş, pınarlarında eğleşmiş, suyundan içmiş, bellerinde yürümüş dağlarını aşmış çağın bir ozanıydı. İşte o ak saçlı, vakur, gönlü-yüzü sesi güzel ve bir o kadar da mütevazı adam, şair-ozan Mehmet Avşar’dı.

    Şiirlerinde sevda, aşk, hasret, gurbet, vatan, dava ve ülkü vardı. Vezni çok iyi, ustaca kullanıyordu. Okuduğunuz şiirler sizi alıp çok farklı iklimlere götürüyordu. Sanırsınız ki bu sesiz adam gönül sesiyle konuşuyordu. Şiirlerindeki kelimeler yerli yerinede ve ustalıkla nakşolunmuştu. İç ahenk, musiki, duygu, tespitler öylesine yerli yerindeydi ki hep bizi anlatıyordu. Bizi de ancak içimizden çıkmış biri başarıyla anlatabilirdi.

   Mehmet Avşar Hoca; milliyetçi, mukaddesatçı, eğitimci, vatan-millet-memleket sevdalısı biridir. Desenlerimin yer aldığı “Çınarın Feryadı” isimli eserinde sevgi, saygı, dostluk, coşkunluk vardır. Vatan sevgisini katre katre işleyen şiirleri sizlere Anadolu’yu ve Anadolu insanlarını tarif eder.

 Mehmet Avşar Beye ozan diye hitap etmenin daha uygun olduğunu düşünüyorum. Şiirlerinde; samimiyet, sadakat, dürüstlük, doğruluk ve ilkeli bir yiğit adamın duruşu vardır. O yürekten seslenir. İşte DOSTUM şiiri:

DOSTUM

Dünyayı ahiret tarlası bildim;

Hayır varken şerri seçemem dostum,

Huzuru, sükûnu ruhumda buldum,

Menfaat peşinde koşamam dostum.

Ülfetim olmadı bu dünya ile

Mala, mülke dönüp bakmam nafile

Abı hayat sunmuş olsalar bile

Muhannet elinden içemem dostum.

Sen de bu köprüden gel geç diyorlar

Buyur bir makam da sen seç diyorlar

Artık bu davadan vazgeç diyorlar

Başımı koymuşum geçemem dostum.

Hakka, hakikate gönül vermişim

Nice çile çekmiş, safa sürmüşüm

Benlik ejderini yere sermişim

Öyle yücelerden geçemem dostum.

Bağrıma bastımda kara taşları

Göstermedim gözümdeki yaşları

Ülkü cephesinde gönüldaşları

Perişan bırakıp kaçamam dostum.

Bulanık seller alsın götürsün

Beni taştan taşa çalsın götürsün

Her parçam bir yerde kalsın götürsün

Namert köprüsünden geçemem dostum.

     Şair Tayyip Atmaca’nın şu görüşlerine katılmamak mümkün değildir:

“Mehmet Avşar Hocam da yarım asırdır kendini yenileyerek geleneksel şiirimizin ayakta kalması için mücadele eden Çukurova’nın önemli şairleri arasında yer alır.

Bazı şairler yazdıklarını kendilerinden bile gizlemeye çalışır. Çünkü şiir biraz da şairin iç aynasıdır. Mehmet Avşar Hocam da bu iç aynasına da sadece çevresinde olan şair dostları bakabildi. Ulusal dergilerde şiirlerini yayınlatmak için bir gayret göstermedi, edebiyat dergileri de Mehmet Avşar’ı görmedi. Görmemek, tanımamak Avşar’ın şiirlerinin yok sayılması anlamına gelmez elbette. O kimi zaman Dadaloğlu, kimi zaman Yunus Emre, kimi zaman Abdurrahim Karakoç gibi Çukurova semalarında şiirini uçurdu.

       Mehmet Avşar Hocam Osmaniye’nin edebiyat damarlarından birisi olan bu kıymeti bilinmeyen şair; gelecek nesillere armağan olarak kalacak şiirleri şimdilik gizli bir hazine gibi yanında taşıyor.

       Özellikle Osmaniyeli akademisyenler lisan, yüksek lisans hatta doktora konusu olarak işlenebilecek kapasitede bir şair.”

       Değerli şair ve yazar Reşat Gürel Bey, Mehmet Avşar Bey için 5 Ocakta saygı günü düzenleneceğini ve şairi anlatan bir kitapçık çıkaracaklarını söylediler. Bu güzel bir fikir, bir şair ancak başkaları tarafından değer verildiğinde, insanların sahip çıktıklarında daha güzel ve anlamlı olur. Gönül isterdi ki yazarlar, akademisyenler, edebiyat tarihçileri ve eleştirmenleri bu güzide şairi araştırsınlar, anlasınlar ve hakkında yüzlerce kitap yazsınlar. Bu anlamda özellikle Osmaniyeli şair ve yazarlara büyük ve önemli görevler düşüyor. İnşallah bu anma günü bu vesileyle bir aydınlık olur. Yeni eserlerin de kıvılcımlarını çakar.

    Bestami Yazgan’ın tespitlerine katılıyoruz: “Mehmet Avşar’ın suskunluğu bir yangına dönüşünce Çınarın Feryadı çıkıyor ortaya. Bu sefer eseriyle örnek oluyor bize. Heceye hâkim, duygu ve düşünceleri pınar berraklığında. Mısraları besliyor yüreğimizi ve kalemimizi…” Ve diyoruz ki Ozanın sesi gür olarak Çukurova’dan dört bir bucağa yankı bulsun. İyi varsın büyük şair! Selam olsun! Sevgiyle kal!

Osman Aytekin