İstanbul Türkçesi vardı sade, akışkan, duru ve billur gibi...
İstanbul Türkçesi Fatih Sultan Mehmet Han'ın İstanbul'u fethetmesinin ardından başladığı öne sürülüyor.
Saray ve çevresinde, dönemin şairlerinden bu ağızın yayıldığı söyleniyor. Birkaç Türk seyyahın da eserlerinde bu dilin kullanılışına dikkat çekiliyor.
Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin 'in İstanbul Türkçesine önem verdikleri ve katkıları olduğunu da ekleyelim.
XIX. yüzyılda etkin olduğu biliniyor. Özellikle hanımların konuşma dili örnek olarak gösterilmekte imiş.
İstanbul dilinin inceliğini, güzelliğini 60'lı yılllarda televizyondan duymaktaydık. 70'lerden sonra böyle bir dil maalesef kalmadı.
*"Asaf Hâlet, aşağıya aldığımız şiirinde İstanbul Türkçesinin kendi hayatındaki, dolayısıyla bizim hayatımızdaki yerini ve değerini çok veciz bir şekilde anlatmıştır:
İstanbul’umun Dili
annemin dili
babamın dili
İstanbulumun dili
İstanbullumun dili
İstanbulumun efendisi
hanımefendisi
sokaklarımın bekçisi
yoğurtçusu, balıkçısı
can dilimi konuşanım
canım benim
ninnilerimi bu dil söyledi
masallarımı bu dil
bu dille duydum türkülerimi
bu dille okudum şairlerimi
"zâlim beni söyletme derunumda neler var".
Asaf Hâlet’in yanı sıra Necip Fazıl Kısakürek de İstanbul’u şiirleştirdiği ve âdeta hülasa ettiği
“Canım İstanbul” isimli şiirinde,
Gecesi sümbül kokan,
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul…
diyerek İstanbul Türkçesini bülbül sesine benzetmiş; ondaki ahengi ve ses güzelliğini vurgulamıştır."
KAYNAK:
* Veli Savaş Yelok, Türk Yurdu Dergisi, Ocak 2007,sayı 233