Malakopi’nin (Derinkuyu) değişik tarihlerde statüsü köy ve bucak olduğu görülür. Malakopi Osmanlılar döneminde Rumlar/Karamanlıların çoğunlukla yaşadığı bir bucak merkeziydi. O zamanlar halk bugünkü karşılığı olan Derinkuy

Malakopi’nin (Derinkuyu) değişik tarihlerde statüsü köy ve bucak olduğu görülür. Malakopi Osmanlılar döneminde Rumlar/Karamanlıların çoğunlukla yaşadığı bir bucak merkeziydi. O zamanlar halk bugünkü karşılığı olan Derinkuyu'ya Malakopi, Mala kopia, Malıköy olarak telaffuz ediyorlardı. Osmanlı kaynaklarında da Melegübü olarak geçiyordu. Yakın zamana kadar Melegübü adı halk ağzında Melevgi olarak telaffuz ediliyordu.  Nüfusu da 20 yy başlarında 2.500'den 4.000'e kadar ulaşmıştı.  Cumhuriyet döneminde 1927 yılında bucak olan ilçe 1930 yılında belediyelik 1960 yılında da ilçe oldu. 

   Derinkuyu’da belediye teşkilatını Mustafa demir kurdu ve ilk belediye başkanı oldu. İlçe olmasında da iki isim öne çıktı.  Zamanın belediye Başkanı Osman Güven Derinkuyu’nun ilçe olması için girişimlerde bulundu. Daha sonraki dönemlerde de belediye başkanı olan Hakkı Atamulu’nun çabalarıyla Derinkuyu ilçe haline getirildi.

     Nevşehir İli Derinkuyu ilçesinde Ortodoks inancına bağlı Rumların yaşadığı bilinmekte ve öne sürülmektedir.  Nitekim bugün hayatta olmayan ilçe sakinlerinden dinlediğim ve notlar aldığım kişilerde de bu durumu dile getirmişlerdir. Edindiğim bilgilere göre Derinkuyu’ya Türkler 1800’lü yılların başlarında bu topraklara gelmişler. 

   Hakkı Atamulu’dan dinlediğime göre; Melegübü’ye gelip iskan edilmek istenen Türklere Rumlar önce tereddütle bakmışlar. Yerleşim yeri dışında kalmalarına izin vermişler, güven duyunca da kendi aralarında yaşamalarını kabul etmişler. Mübadele dönemine kadar da birlikte yaşamışlardır.    

      Derinkuyu sınırında yaşayan Ağcaşar halkı da kabileler halinde bu topraklara ilk geldiklerinde Malakopi’ye yerleşmek istemişler ancak Rumlar bu iskana razı olmamışlar. Ağcaşar halkı da şimdiki yeri yurt edinmişler.

    Derinkuyu’ya Türkler Anadolu’nun çeşitli yerlerinden ilk önceleri 30 hane gelmiştir. Daha sonraki tarihlerde başka kabileler de gelmiştir. İlk gelen Türkler Bayram uşağı olarak anılan kabiledir. Aydın bölgesinden mevsimlik olarak gelen bu kabile birkaç yıl üst üste gelmişler, beldenin yaylalarında konaklamışlardır.  Gelip gitmenin zahmetli olması nedeniyle daha sonra da bu toprakları yurt edinmek istemişlerdir. Fakir olan Türkler Rumların işlerine yardım etmişler, hayvanlarına bakarak,  hayvancılık yaparak geçimlerini sağlama yoluna gitmişlerdir.

     Derinkuyu topraklarının bir Rum beldesi olarak anılıp bilinse de tarihi belgeler 18. yy’dan öncede Türklerin yaşadığını göstermektedir. 14. ve 15. Yüzyıla dair tapu tahrir belgeleri, Anadolu Selçuklular dönemine ait de köylerde iki han bulunmaktadır. Doğala köyünde de Sultan II. Mahmut’un eşi adına bir çeşmede ve  köyde bulunan tarihi cami de bir kitabe bulunmaktadır. Çeşmedeki kitabe tarihi eser kaçakçılarının kitabeyi kaçırmak isterken yakalanmaları sonucu Nevşehir Müzesine kaldırılmıştır.

     Rumların anlattıkları, incelemeler ve araştırmalar Derinkuyu’nun arazilerinin kumsal ve genellikle de verimsiz olduğunu göstermiştir. Su sıkıntısı da had safhada olduğundan bu topraklarda yaşayan Rumlar/Karamanlılar toprağa uyumlu ürünlere yönelmekle birlikte o yıllarda bölgede bağcılığın en önemli geçim kaynağı olduğu görülür.  Ionnis Karachristos’un ifadesiyle bağları adeta birer çiftlik gibiydi. Nitekim halkın en önemli geçim kaynağının bağcılık olduğu, da halk arasında Üzümlü Kilise olarak bilinen Aziz Thederos Trion Kilisesinin (1858) duvarlarındaki üzüm motiflerinden de anlaşılmaktadır. 

     Halk bağcılığın dışında çavdar, buğday, arpa ve bakliyat yetiştirmekteydi. Yetiştirdikleri ürünlerden ihtiyacı dışındakileri de satarak geçimlerini sağlıyorlardı. Her aile küçük ve büyükbaş hayvan yetiştiriyordu. Ayrıca küçük çaplı arıcılık da yapıyorlardı. İlçe topraklarında Melizlik (Arıcılık) olarak bilinen yer adı da bu nedenle konulmuş olmalıdır.

   Halkın kendi ihtiyaçlarını kapsayan ve karşılayan bir de pazarı bulunuyordu. Pazarda tüccarlar ve buna nispeten az sayıda da olsa işini profesyonelce yapan esnaflar ve çiftçiler de vardı.  

   Malakopi asırlardır ticaret yollarının geçtiği önemli bir merkezi konuma sahipti. Antik yollardan develerle tüccarlar geçer ve hanlarda konaklardı. Ancak toprakların verimsizliği, su miktarının azlığı nedeniyle ticari aktivitelerini zorlaştırmaktaydı. Nüfusun çoğunluğu ekonomik nedenlerden dolayı büyük şehirler göç etmek zorunda kaldı.

    İstanbul’u mesken tutan halk bu kentte bakkalcılık yaptılar. Bazıları da aşçılık, peynircilik, balıkçılık ve havyar satıcılığıyla uğraştılar.

  GÖÇLER

     Ancak hayat şartlarının zorluğu ve toprakların verimsiz oluşu göçlere neden oldu. Malakopi' den göç eden halk Konya vilayeti Niğde mutasarraflığı Nevşehir Kazası hiyerarşisine uyarak İstanbul'a, Samsun’a, İzmir’e, Amerika'ya ve Avustralya'ya göç ettiler. Malakopi de kalanlar da mübadelede Yunanistan'a gönderildi. Yunanistan da Malakopi adında bir köy kurdular. “Rumların bataklık bir bölgeye yerleştirilmeleri, bir yıla varmadan nüfusun yarısını (sıtmadan) kaybetmeleri, hayatta kalanların da güneye göç etmelerine sebep oldu. “(Behlül Aplak) Ancak kurdukları köyde çeşitli nedenlerden dolayı çok az bir kısmı kaldı. Köy halkının çoğu Atina/Pire kentlerine göç ettiler. 

   Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde ilk görüşmeler başladı.  Yapılan anlaşma 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girdi. 30 Ocak 1923 tarihinde Lozan kentinde yapılan anlaşmaya göre Rumların Yunanistan’a gönderilmesine karar verildi. Türkiye’den giden Rumların % 30’u tarımla uğraşmakta diğerleri ise esnaf ve farklı mesleklere sahiptiler. Türkiye’ye gelen mübadillerin  % 90’ı ise tarımla geçimini sağlıyordu. Selanik ve çevresinden 1924 yılı ekim ayı sonuna kadar 99.720 kişi göç etti. 

     Lozan da yapılan mübadele ile ilgili 2.maddeye göre: İstanbul’da yaşayan Rumlar mübadele dışı bırakıldı.

    5. maddeye göre de: sözleşme uyarınca yapılacak mübadele yüzünden, Türkiye’deki Rumların ya da Yunanistan’daki Müslümanların mülkiyet haklarına hiçbir zarar verilmeyecekti. Bütün bu maddelere karşılık mübadiller sıkıntılarla karşılaştılar. Varlıklarının çoğunu mübadele sırasında kaybettiler.