'' Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün arşivinde bulunan miladi 1584 tarihli mufassal defterinde ve Başvekalet Arşivi'nde; 1718 yılında Damat İbrahim Paşa sadrazam olduğunda şehir, Uçhisar'a bağlı 30 hanelik Muşkara adında bir k?

'' Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün arşivinde bulunan miladi 1584 tarihli mufassal defterinde ve Başvekalet Arşivi'nde; 1718 yılında Damat İbrahim Paşa sadrazam olduğunda şehir, Uçhisar'a bağlı 30 hanelik Muşkara adında bir köy idi.

Bağdat Seferi'nden dönen 4. Murat, kendisine hizmeti olan ve içlerinde Damat İbrahim Paşa'nın babası ve amcasının da bulunduğu kimseleri Saray'a götürmüştü.

Sadrazamlığı srasında Kurşunlu Cami ve Külliyesi'ni yaptıran İbrahim Paşa, Muşkara adını da değiştirerek Nevşehir yapmış; şehir bu yatırımlardan sonra gelişmeye başlamıştı. Niğde Vilayetine bağlı bir kaza iken 1954 yılında siyasi nedenlerle Kırşehir'in vilayetliği Nevşehir'e verilmişti.

Vilayet olmasının üzerinden henüz 4 yıl geçmiş olan şehir halkının uğraşı; tarım, ticaret ve nakliyecilik üzerine idi.

Tarihi Nevşehir'den çok eski olan Uçhisar'ın gelişmişlik konusunda bir anlamda yerinde sayması Vilayet merkezine yakın mesafede bulunmasıdır.''

......................

Mehmet Atılgan 1947 yılında Uçhisar'da doğdu. İlkokulu kasabasında bitirdi. Sonra ortaokul için Nevşehir'e geldi. O zaman adı MGO ( Muhtelif Gayeli Ortaokul ) idi ve Erkek Sanat Enstitüsü'ne (ESE) hazırlık evresinde öğrenci yetiştiriyordu. Fakat bir zorlama yoktu; MGO' u bitiren öğretmen okuluna, liselere de gidebilirdi.

1958 yılında ne Uçhisar'da, ne Nar'da, ne Göre'de ortaokul vardı. İlkokulu bitiren köylü çocukları Nevşehir Ortaokulu'nda buluşurlardı.

Ben de Göre İlkokulu'nu bitirdikten sonra Atılgan ile orada tanıştım ve arkadaş oldum. İlk anda soğuk gibi duran, tanışıp söyleştikçe içtenliğiyle insana güven veren, gururlu olduğu kadar engin gönüllü, sağlıklı bir ''Ucasarlı '' çocuk. Gelişkin; çocukluktan çıkıp delikanlılığa adım atmağa hazır...

414 sayfalık anı romanında , İkinci Büyük Paylaşım Savaşı sonrası Türkiyesi tüm özellikleriyle karşımıza çıkıyor. Anıları dillendiren yaşlıların anlatımıyla da Yemen, İstiklal Harbi yılları veriliyor.

Atılgan , güçlü belleğiyle ilk, orta, lise yıllarında eğitim düzenimizin, düzensizliğimizin çarpıcı yönlerinin dökümünü yapıyor. Eğitim öğretim, sınavlar, iz bırakmış öğretmenler...

...............

Oldukça kapsamlı eserde biz bu yazıda 1961-64 arasında bir öğrencinin gözüyle Nevşehir Lisesi öğretmenlerinin olumlu, olumsuz davranışlarını, derslerinin bıraktığı etkiyi aktaracağız.

''Sık sık Kapadokya insanına övgüler dizer ; '' Sınırlı ölçüde ve verimsiz topraklarla adeta güreş tutarak rızkını çıkaran bu insanların ellerinden öpmek istiyorum,'' derdi.

'' Ben deneyimli, uzun seneler edebiyat öğretmenliği yapmış birisiyim. Yaşamın her anının insana bir şeyler öğrettiğini unutmayalım. Bağnaz, her şeyi ben bilirim anlayışı yanlıştır, körelticidir. Bu ödevler sayesinde bir şey daha öğrendiğimi, bunu da bana Hasan'ın öğrettiğini söylemek istiyorum.''

Eserde Atılgan, özünü Hasan olarak göstermiştir. Kompozisyon ödevi ''Tatilde başınızdan geçen bir olay''dır. Atılgan, ''Tol tola komşu olan '' bir arkadaşını anlatmıştır. Derslikte tüm öğrenciler en fazla 7 alırken, öğretmen ona 9 vermiş; tüm sınıfın huzurunda teşekkür ederek kutlamıştır. Bu eğitmen 1961-63 arasında Nevşehir Lisesi'nin edebiyat öğretmenidir .'' Kemal Abbas Altunkaş, deneyimli, öğrencilerle iletişimi iyi yürüten, babacan bir öğretmendi. Adanalı olduğunu bildiğimiz bir kız öğrencinin yazı tahtasına kadar yürüyüşünün ritm ve şeklini, aruz vezni ölçülerinde değerlendirdiği bir derste hem öğrencinin kendisini hem tüm sınıfı güldürmüştü.''

Olasıdır ki, Atılgan'da bu eserin yazım süreci kompozisyon yazısında aldığı 9 ile başlamıştır.

Tüm içtenliğiyle eğitim yaşamı Atılgan'ın belleğinde yerini korumuş ve tüm berraklığıyla yazılmış. Lisede en sevdiği dersler tarih ve kimyadır. Sevse de tarihi, bir sınvda kopya çekme isteğinin önüne geçemez ve acemi kpyacı yakalanır.

'' İlke olarak aşk, temel olarak düzen, amaç olarak ilerleme. Auguste Comte'un bu üç öngörüsü ölümünde mezar taşına da yazılmıştır. Sosyolojinin babası olarak bilinir AC. Bir şeyin niçinine değil nasılına bakarız. Aile, din, devlet toplumun temel kuruluşlarıdır. Öz nüvesi bireydir.''

Felsefe grubu dersler birbiri içinde erimiş gibidir. Psikoloji, mantık, felsefe, sosyoloji...Ders kitapları sağcı olarak bilinen üniversite prof ve doçlarınca yazılmış olsa da Nevşehir'de yeni göreve başlamış bir üstün eğitmen , bu dersleri yolunca yordamınca ''sosyalleştirmiştir.'' Bölgede, yöremizde birçok ilkokul öğretmeninin yetişmesinde emeği büyük olan Hasanoğlanlı bir eğitim-ekin eri Nevşehir'in durağan yaşamında bir devingenlik yaratabilmiştir. Gönen, İvriz gibi eski köy enstitülerinde görev yaptıktan sonra Van'a gönderilen bu eğitmen Nevşehir'de işlenecek ''bakir bir tarla'', ''tohumu göğsüne almağa hazır bir ekenek'' bulmuş; 1960 Askeri Harekatının sağladığı göreceli özgürlük ortamında duygularını, düşüncelerini öğrencilerine aktarmayı bilmiştir. O ders vermeğe başlamadan önce öğrencinin belleğinde İstiklal Harbi , tutarsız, kronolojik olmayan birkaç bilgiden ibaretti. Hatta bazı öğrenciler, yobazların Kemal Paşa'yı, İsmet Paşa'yı önemsizleştirme çabalarının etkisinde kalarak, İstiklal Harbi'ni yeşil entarili evliyanın Yunan toplarını etekleriyle tutmasıyla kazanıldığına inanacak denli ilkel hurafelerle sınırlıydı. Bu eğitmen emperyalizme karşı verilen savaşı öz Türkçe sözcük ve terimlerle anlatıyordu. Bu eğitmen Nevşehir halkına komprador burjuvaziyi anlatıyordu. Bu eğitmen, ''Eğer bir ülkede milyoner varsa bir milyon insanın yoksullaşması sonucu ortaya çıkmıştır,'' diyerek insanları irkiltiyor; beyinlere soru işareti koyuyordu.

'' Hacı Küçükkkaraca ince yapılı, esmer, ders esnasında olsun, teneffüslerde olsun öğrencilerin sorularnı dikkatle dinleyen ve en ciddi duruşu ve anlaşılır ifadeleri ile herkesin saygı duyduğu bir öğretmendi.''

Nevşehir Lisesi'nin yeterince aydınlatılmamış, gericilerin etkin olduğu ortamında Küçükkaraca, işlenecek cevheri bulmuştu. '' Birey olmanın temelinde kişilik önem taşır. Arkadaşlar, sizi kırabilirler; ama eğilmeyin.''

Verdiği dersler etkilidir. Liseye yakın kiralık evinin bahçesinde akşamdan iplere asılmış giysilerin sabahleyin bıçaklarla parçalanmış olduğunu görmek gibi ''ödüllendirmeler'' de yaşamıştı Küçükkaraca ailesi.

Kemalist, antikemalist, laik, mürteci...Benimsese de reddetse de Küçükkaraca, hiç çekinmeden, en küçük bir korku yaşamadan derslerini veriyordu. 45 dakikalık ders, köy yollarında yürüyen Göreli öğrenciler arasında da, Uçhisar'a, Nar'a, Gülşehir'e, Avanos'a minibüslerle yolculuk eden gençler arasında da uzun süre konuşuluyor, tartışılıyor; kimi zamanlarda söz dalaşı kavgaya değin varıyordu.

'' Böcek olmayı kabul edenler, ayaklar altında kalıp ezilmekten yakınma hakkına sahip değildirler.''

Verdiği dersler elbette şikayet de ediliyordu. O güne değin görülmeyen , duyulmayan bir söylem...Soruşturmaların ardından sürülse de yine dönüyordu İl Merkezi'ne. Çünkü o yıllarda Danıştay vardı; orada Türk Ulusu adına karar veren Yargıçlar vardı.

Bir sözü Nevşehirlileri onurlandırmıştır : '' Ders verme olanağı elimden alınsa ne çıkar ? Karşı Dağın yamacına çadır kurar, orada yaşar; öğrencilerim nasıl olsa ziyaretime gelirler. Demli çayımızı içer, dersimizi veririz.''

İlin tek lisesinde ortam güllük gülistan mıdır?

Bu soruya olumlu yanıt verme olanağı yoktur.

Atılgan, eserinde, adını vermese de üç yerde Biyoloji öğretmeninden söz etmektedir. Sarışın, güzel kadın ( Biz de ekleyelim: yüzüne çok yakışan çilleriyle )...Pek güzel ders anlatan, daima hazırlıklı, daima dakik...Fakat, bir öğrencinin yaptığı olumsuz bir eylem nedeniyle tüm öğrencileri cezalandıran...Eğitim enstitüsü çıkışlı bu öğretmenler acaba çocuk ve gençlik psikolojisi dersleri almadılar mı, sorusunu sorduruyor insana. Bilene de bilmeyene de sıfır verenler... ''Disiplin sağlama amaçlı, bazen ders esnasında, bazen de teneffüslerde sert mizacıyla erkek bir yöneticiyi aratmazdı.''

Bu öğretmen hanımın adı Türkan Seviş'tir. Nevşehir Lisesi'ne görevliyken evli değildi daha. Bizim takdir ettiğimiz bir eğitmen idi. Bu satırı yazan da hep merak ederdi : ''Bu denli güzel ders anlatan kişi lisede kalmamalı; doçent olarak üniversiteye geçmeli, ya da bir eğitim enstitüsüne aktarılmalı.''

'' Öğretmene de kızıyordu Hasan. Sınıfta en güzel yapanın da, resme karşı yeteneği olmayanın da notu birbirine yakındı; 5 ve 6. ''

'' Resim öğretmeni ders saatlerinin çoğunda kara tahtanın önüne bir masa getirtir, üzerine de kırık saksı içerisinde çiçekler ya da natürmort olarak nitelediği eşyalar, nesneler koyarak uzun süreli açıklamalarına da başlardı. Sanat Tarih dersi sınavlarında da ayakkabısını çıkartarak, ikide bir '' benim dersimde kopya çekemezsiniz, kül yutmam'' gibi açıklamaları ile sıraların üzerinde sınav boyunca gezinir, sorulara yoğunlaşan herhangi birisi, sınav kağıdının neredeyse üzerine basacak şekilde dolaşan sessiz bir ayakla karşılaşırdı.''

Resim-İş ve Sanat Tarihi öğretmeni, eserde adı verilmese de Servet Göncü'dür. Atılgan, ders işleme yöntemine karşı çıktığı için ondan iki tokat yer ve bu olayı ömrü boyunca unutmaz.

Atılgan, iz bıraksın ya da bırakmasın ; tüm ilkokul, ortaokul ve lise öğretmenleri irdelemiyor kitabında. Tarih Öğretmeni Hüseyin Sağdıç aynı zamanda müdürlüğü de yürütmektedir. Beden Eğitimi Öğretmeni Nihat Bilgen, bitirme sınavında tüm öğrencilere aynı hareketi yaptırarak not vermiş; sempati kazanmıştır.

Kitabın kapağında Roman yazılı...Bir anı roman bu...1947 doğumlu Atılgan Mehmet Bey'in özyaşam öyküsünün romanlaştırılmış hali. Odağında Mehmet (romandaki adıyla Hasan) olsa da Uçhisar köyüsünün çileli yaşamı... Öylesine dolu dolu bir eser ki bu. Yedek subay üç öğretmenin kütüphane açma girişimleri, Göreme koyaklarına sanki uçaktan bakıyormuşcasına görüş çevreni sağlayan Uçhisar Kalesi... Doğanın cömertliği, kısmıklığı...Köylere kitap dağıtan Güzelgöz Mustafa Bey'in Uçhisar'a değin gelmesi, Göre'de, Göynük'te yapılan futbol maçları, Ankara gezisi...Beldeye elektrik gelmesiyle yaşanan sevinç...Sınıf arkadaşı Ayşe'ye duyduğu temiz çocuk sevgisi, Binbir konu içiçe...Son derece varsıl bir anlatım...

1964-69 arasında biz DTCF Coğrafya Bölümü'nde öğrenci iken Atılgan da Rus Dili Ve Edebiyatı Bölümü'nü okudu. Ruscayı tek başına bırakmadı. Fransızcasını da geliştirdi. PTT Genel Müdürlüğü elemanı oldu; üst düzey görevler yüklendi; başarıyla yürüttü işlerini. Üç kızı ve üç torunuyla Ankara'da yaşadı. Emekli oldu. Sıla özlemini Uçhisarlılar Derneği'nde Başkanlığı üstlenerek giderdi. İnternet ortamında Dernek'in yayın organında yazılar hazırladı.

Ne mutlu ki, Atılgan dostumuz KAPADOKYALI adlı eserini bize bağışladıktan sonra...Bu dünyadan göçtü. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

-------------------------

ATILGAN, M. 2017 Nisan. Kapadokyalı. 414 sayfa. Sokak Kitapları Yayınları. İstanbul