Felaketler üzerine kalem oynatmak zor iş. Eli kaleme gitmez insanın. Yazmak lüks olur bir anda. Duygusal sarsıntıları kağıda dökmek bile acıtır insanın içini.
Acıtsa da, yazılamasa da, her felaket gibi bu depremde herkesi aynı kefeye koyarak neler gösterdi neler. Bir varmışın bir yokmuşun sadece masallarda olmadığını. Bekleyişin en soğuk yüzünde, buz tutmuş çaresizliğin nasıl haykırılacağını gösterdi.
Kalbi dağlayan bir çimdikle gözümüzü yeniden açarak, uzak sandığımız yakındakini gösterdi deprem. Yerin altıyla üstü arasındaki mesafenin ne kadar kısa olduğunu da.
Tüm insanların, nasıl da tek insanmış gibi hareket edebileceğini gösterdi deprem. Kenetlenmeyi, yaraları beraberce sarmayı, dişten tırnaktan arttırılanların bir anda nasıl yağdırıldığını . Tüm milletin, acıyı kendi vücuduna saplanmış bir bıçak yarası gibi hissettiğini gösterdi deprem. İnsanlığın vicdanıyla buluşmasına şahit oldu tüm ülke.
Sallandıkça ifşa oldu herşey. İçimizden dışımıza doğru olan çürümüşlüğü de gösterdi deprem. Tedbirsizliği, vurdumduymazlığı, üç kuruş kar uğruna yapılan hırsızlığı, ihaneti, peşinden gelen fırsatçı ve yağmacıları gösterdi.
Sorumsuzca, kontrolsüzce ve gönülsüzce yapılan her işin , insan hayatında nasıl da olumsuzluklar yaşatıp ölümlere sebep olabileceğini gösterdi.
Eşyalar dolusu son teknolojik cihazlarla donatılmış evlere ve tıka basa doldurulmuş dolaplara sahip olma yarışının nihayetsizliğini gösterdi deprem. Benim diyerek sahiplendiklerimizin hiç bir garantisinin olmadığını ifşa etti yeniden.
Milyonlarca para verip alınan evlerin kağıt gibi yıkıldığını, aç gözlülük ve daha çok para hırsının insanlarını ne hale getirdiğini. Üç kuruş kar edeceğini sanarak yapılan yapıların çok pahalı mezarlara dönüşebildiğini gösterdi.
Can sıkıntısından patladığımız AN'ların , bir can için daracık yerde ne kadar mühim olduğunu gösterdi. Görmesini bilenlere kıymıklarını batıra batıra , daha neler gösterdi neler.
Hiçbir çaresizliğin, un ufak olmuş binanın altında, canım dediklerinin ölüsüne ve dirisine ulaşmak için umutsuzca bekleyenlerin acısına denk olmadığını da gösterdi.
Tırnakları kanayarak canlı birini çıkartma telaşındaki köpekleri, bir köpek kadar faydası dokunmadığı halde utanmayanları gösterdi.
Nerede ve nasıl yattığımızdan çok, nerede ve ne halde uyanacağımızın önemli olduğunu gördük. Emanet olan canımızı nerede ve ne zaman teslim edeceğimizin belli olmadığını yakinen gösterdi deprem.
Enkaz altında daracık yerde ışıksız kalanları gördükçe, iki odalı da olsa evimizin çok ta küçük olmadığını yaşatarak anlattı.
Yemeğin tuzu ve salçası olmasa da karnımızın doyabileceğini , üşümeyelim diye kenarda duran bir battaniyenin ne kadar kıymetli olduğunu gördük. Gururu ayaklar altına alarak, sevip değer verdiğimiz hiç kimseyle küs ve dargın uyumamak gerektiğini , göstere göstere öğretti deprem
Enkazdan çıkarılan bir çocuğun yüzündeki gülümsemenin, koskoca bir ülkeye nasıl bayram sevinci yaşatabildiğini gösterdi.
Bir vefa sahnesi olarak, sıkışıp kaldığımız yerden çekip kurtaran kişilerin eline, nasıl sıkı sıkı sarılmamız gerektiğini gösterdi deprem. Can havliyle yardım isteyen birine uzatılan elin, dünyanın tüm hazinelerinden daha değerli olabileceğini gösterdi.
Birbirinden ayrışıp kopa, birbirine duyarsızlaşan, rakipleşen ve hiçbir ortaklaşa özelliği kalmayan insanların, ölümde ortak olduğunu gösterdi deprem.
Yaşadığımız coğrafyayı iyi tanımanın bir zorunluluk olduğunu, tanımayıp görmezden gelindiğinde ve çürümüşlüğe teslim olunduğunda nasıl acı sonuçlarla karşılaşılacağını bizzat gösterdi .
Herkesin, her alanda herşeyden malzeme çaldığını görmezden geldiğimizde, afetlerin birbirini kovalayacağını gösteren bir öğretmen oldu bu deprem.
Nihayetinde ise 'Ölümü yattığın zaman yastığının altında, kalktığında burnunun ucunda bil!' sözünün, insana nasihat olarak yetebileceğini gösterdi. Görebilenlere selam olsun.