İnsan nedir ? sorusunu cevaplayacak olsak elimizde birbiriyle çelişen onlarca cevap olacaktır. Bu soruya, Sokrates: 'İnsan, sorgulayan bir hayvandır' derken Platon: 'İnsan, toplumsal hayvandır der. ' Aristo ise 'İnsan, düşünen bir hayvandır.' cevabını verir.
İnsanı eğer insan tanımlarsa , durum böyle karmaşıklaşır. Kendini tanıma makamındaki varlığa, kendini tanımlama misyonu yüklenirse, sonuç hezeyandır. Sadî Şirazî, 'İnsan nedir?' sorusuna 'Yek katre-i hûnest, sad hezaran endîşe' yani 'İnsan üç beş damla kan ve bin bir endîşedir.' diye cevap verir. Kur'an-ı Kerim, insanı 'Ahsen-i takvim' şeklinde ifade eder.
İnsanın ne olduğuna dair araştırmalar yapan tarih, sosyoloji, psikoloji, antropoloji gibi ''İnsan bilimleri''nin bile ortak bir insan tanımı yok. Tıpta; fizyolojik bir yapı, sosyolojide ; toplumun bir üyesi, psikolojide ; farklı bir benlik sistemi , ekonomide ; sistem içinde bir birim, antropolojide ise kültürü inşa eden varlık olarak betimlenir.
Tanımlar, nereden bakıldığına bağlı olarak değişir. Herkes kendi filtresine göre bir şeye indirger. Freud'un insanı şehvet güdüsü ve libidoya , Marks'ın üretim ve tüketime, Darwin'in de biyolojik varlığa indirgenesi gibi. Her indirgemeci mantık , insanı kendi tanımına yabancılaştırır. Çünkü tek boyutlu her tanım, üzerine insan etiketi yapıştırılmış kurgusal bir aldatmacadır.
Gençlere nasıl bir eş arıyorsunuz ? diye sorulduğunda '' İnsan olsun yeter '' dedikleri insan ne ? Parmak izlerine kadar farklı olan insanın, hangi özelliği kıstas alınır ? Üstelik ''İnsanı tanımlamak zor '' cümlesinin yine bir insan tarafından söylenmesi , işin daha ilginç bir boyutu.
''İnsan nedir ve ne olabilir ? İşte sorunun kaynağı budur. Hayata yön vermek isteyen her inanç, ideoloji ve düşüncenin insan anlayışı, farklılaşmanın temel nedenidir.'' der Ali Şeriati.
İnsan küçük dünya, dünya ise büyük insan. Kainattaki insanı tanımanın yolu, insandaki kainatı tanımaktan geçer. ''İnsana sığabilene kainat, kainata sığamayana insan derim" der Muhammed İkbal.
Kainatın yaratılış sebebi dahi insan. Kimileri insanı bir en güzel yaratılmış olmakla över , kimisi ahlakî düşüş tehlikesiyle de karşı karşıya bulunmasına vurgu yapar. Yaratılış ağacının en yüce meyvesi olsa da , elbette çürükleri de var, dalında kuruyanları da. Bazen melekler imrenir bazen hayvanlar dahi iğrenir. Aklı ile aklın almayacağı işleri yapandır. Zira insan , Coronadan daha çok zarar verebilen canlı türü. Bazen beşer bezen şaşar.
İnsan ki , bazen kainatın efendisi bazen bir avuç maddenin kölesi. Bir emriyodan yaratılan koca bir destansı canlı. Yeryüzünün en kutlu misafiri. En güzel harflerle yazılmış kutlu bir kitap . Yine de kendi güzelliğiyle gururlanmamalı. O güzellik onun katibine ait.
Yeryüzü varlıklarının kendisi için yaratıldığı, gökyüzü varlıkların onun hizmetine sunulduğu bir varlık. Yaratıcısına karşı mükellef, yaratılana karşı sorumlu. Hem aklının hem tutkularının olması, varlık mertebelerinde ona mümtaz bir yer sağlamakta.
Bozulduğu zaman insandan daha korkunç bir yaratık yoktur şu yeryüzünde. Bundan ötürü hem yaradır hem merhem. Hem çekiçtir hem heykeltıraş. Yüzyıllardır insan insanın en büyük sorunu.
Her insan bir yağmur tanesi. Çamura düşeni de var gül yaprağına konanı da. Eti kemiğiyle hayat süreni de var, kalbiyle yaşayanı da. Yaşamaktan , en az ölmek kadar korkan çaresizliktir o. İnsan dediğimiz bir sır, meçhul bir kafese emanet.
İnsan, öyle bir derya, öyle bir umman ki, Yunus Emre, "Derya benim katremdir / Zerreler umman bana" dizeleriyle anlatır bunu. İnsan denilen o denizde , kiminin yakamozları meşhur, kiminin med-cezirleri. Bazen ise nehir gibi , sadece yüzeyi ile bilinir. Derininde ne saklar , yüreğinde neler olup biter söylemez, sessizce akıp gider.
Bazen penceredir insan , bazen ayna. Bazen kainatın içindeki en zor bilmece , bazen bir pandora. Bazısı yeryüzüne ekilmiş soru işareti gibi, hasadı daima cevapsız tohumlar, yeni sorular. Bir hiçliğin izdüşümünde, kendine mültecî, kendinden sürgün. Toplayınca tek , dağıtınca sonsuz.
'Okumasını bilene her insan bir kitap. Kiminin altı çizilir kimin üstü. Kiminin sayfası rengarenk, kiminin ki siyah beyaz, silinmiş ve yırtık. Varsın yırtık olsun, asıl olan insan görünmek değil insan olabilmek. Görünüşte herkes insan ama su gibi aldatıcı. Acı su da, tatlı su da berraktır zira.
Varlığın merkezinde Allah , mahlukatın merkezinde insan var. Her şey, insan denilen kumaşının kalitesiyle şekillenir. Aradığı şey kadar değerlidir . Bir lokma ekmekse tüm derdi , ederi ekmek kadardır . Bu kadar basit , bu kadar kof.
İnsan ki , hem iyiliklerin hem kötülüklerin öznesi. Biraz vadi biraz uçurum. Bazen inilen bazen çıkılan bitmeyecek bir yolculuk. Yazla kış, huzur ile hüzün arasında gidip gelen bir sarkaç. Ölmek için doğmuştur . O yüzden varken yok, yokken var. Sezai Karakoç'un dediği gibi '' İnsandan insana şükür ki fark var ''