Sevmek gerçekten ruhumuzda mı var? Niçin sevince unutamıyoruz. Zaman, mekan sevme duygumuzun neresinde? Sevmek mi lazım illa ki? Sevsek ve sevmesek ne olur?
İnsan hala sırları ve donanımı merak edilen bir varlık. Potansiyelimizin ve limitimizin sınırları yok. İnsan ruhu da sınırsız sevme duygusu ile yaratılıştır. Çünkü bütün varoluşun temelinde sevgi vardır ve biz de o sevginin tezahürü olarak yeryüzündeyiz.
Hepimizin yolu acıdan, hüzünden, öfkeden, kederden geçiyor. Fakat bu duygularla uzun süre yaşamak bizi hasta ediyor. Bu duygular gelici geçici yani misafir duygulardır. Eğer ev sahibi gibi kalıcı olmalarına izin verirsek hayatın lezzetini kaybetmemize ve yaşam amacının yön değiştirmesine neden olur. İzin verin geçsinler ve gitsinler. Bu tarz özellikle sevgiden uzak olan duygulara izleyici olmak sizin hayrınıza olur. Her insan, her durum, her olay bize bir şey anlatmak için geliyor. Burada 'şimdi ve burada' ne oluyor sorusunu sormak, 'ben ne yaşıyorum, hayat bana ne demek istiyor?' demek hayati önem taşıyor. Bu şekilde bir dış göze dönüşüp baktığımızda olayınız hikayeleşir ve siz dersi aldığınız için ve tabi doğru dersi alır, iyilik ve sevgi merkezin algılarsanız acı biter. Olay bir anıya dönüşmeye başlar. Kişi hem verilen mesajı almış, hem de bir üst seviyeye geçmiş olur. Bu duygular kalmak için gelmediği için aslında biz geçmesi gerekeni geçirmeyerek hem kendimize hem de sisteme zarar vermiş oluyoruz.
Peki neden böyle oluyor? Çünkü bizim yaratılış kodumuz sevgi olduğu için başka bir duyguyu ruhumuz ve kalbimiz uzun süre dayanamıyor. Sınırlarınızı zorlayacaksanız eğer sevmek ve sevilmek, merhamet ve şefkat duygusu ile zorlayın. Sevmek gerçekten ruhumuzda var. Sevmek bildiğiz ilk duygu, doğduğumuzda bizi severler, annemiz, babamız, kardeşimiz, etrafımızdakiler bizi büyük bir sevgi ile karşılar. Biz de onları severiz. Büyüdükçe sevgimiz büyümez sadece daha çok sevecek şey fark ederiz. İçimiz sevgi ile doluyken bu sevgiyi verecek ve akıtacak şey ararız hep. Bir çiçeği, bir kuşu, bir hayvanı, bir insanı, bir manzarayı belki bir eşyayı, bir kitabı sevmemizin sebebi o şeyin kendisi değildir bizim sevme gücümüzün o şeyi sevmek istemesi, sevilmeye layık bulmasıdır. Bundandır ki insan sevebileceği her şeyi sever ve özen gösterir. Özen göstermiyorsa onu zaten sevmemiştir. Ve kalbimize yer eden ve devam etmesini hep hayal ettiğimiz bu sevme hali bittiğinde de bu yüzden unutamıyoruz.
Peki, sevmek neyle ilgili? Zamanla, mekanla ilgisi var mı gerçekten? Vardır elbet, anılarımız tamamen yer, zaman, mekan, değer algısıyla kodlanıyor ve depolanıyor. Fakat onlar olmasa da olur. Çünkü siz o yerde, o zamanda, o mekanda olmasanız bile sevmeye devam edersiniz. Çünkü sevmek kalbin ve ruhun işi, çünkü sevmek bunlarla sınırlandırılamaz o sahip olduğumuz sınırsız güçtür. Mesela yıllar önce kaybettiğiniz bir yakınızı sevmeye devam edersiniz. Bunun en güzel örneği (inananlar için) Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) duyduğumuz sevgidir. Onu ne gördük, ne tanıdık, ne bir yerde, zaman da tanıdık, ne temas ettik, ama onu çok sevdik, sevmeye de devam ediyoruz.
İşte sevgi yaşamın merkezindeki ana duygu ve biz de saf sevgiden yaratılış varlıklarız. Dünyayı bu yüzden koşulsuz ve gerçek sevgi kurtaracak. Başka çaremiz de yok. Bu sebepten hem kendimizle he başkaları ile çatışmaktan, kavga etmekten, aç gözlülükten, neme lazımcılıktan, merhametsiz ve şefkatsiz olmaktan uzak durmalıyız.
En önemlisi sevmeye kendimizden başlamalıyız. Çünkü bizde tezahür etmeyen, başka yeşermeyen başka yerde hayat bulamaz. Çünkü bizim ihtiyacımız olan sevgi aslında herkesin ve tüm insanlığında ihtiyacı. Sevmek ve sevilmeniz dileklerimle… Sevgiyle, muhabbetle, aşkla kalın.