Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba derken etrafımda ki bir çok insanın karar aşamasında olduğunu gördüğüm şu günlerde neye göre karar veriyoruz,
Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba derken etrafımda ki bir çok insanın karar aşamasında olduğunu gördüğüm şu günlerde neye göre karar veriyoruz, duygusal ya da mantıksal kararlar bizi nasıl etkiliyor bunun üzerine yazmak istedim.
Belki basit bir alışveriş anı, belki sıradan bir yolculuk, belki tüm hayatınıza yön verecek bir seçim anında oluruz bazen. Gel gitlerle doludur yaşam. Bir gün ağlarken bir gün gülmemiz, bir gün üzgünken bir gün mutlu olmamız da bu yüzden değil mi zaten? Oysa insan bu basit düzeneği olan yaşamın içinde çok karmaşık bir varlıktır ve tüm hayatı boyunca basit bir düzende olmayı hayal eder, bunun için çabalar.
Yaşam boyu kaostan kaçan insan kendini sürekli o kaosun içinde bulur. Kırmızı topuklu bir ayakkabı da alacaksa, bir şehire de taşınacaksa bir problemle karşı karşıya kalır ve tüm gayreti ile çözmeye çabalar. Yani problem problemdir, karar karardır. Çünkü insan beyni kaos çözmek için tasarlanmıştır. Böyle olmasaydı bu koskocaman dünya üzerinde kendi kendimizin rehberi de olmak zorundayken yolumuzu nasıl bulabilirdik ki?
İşte bu kaos çözme sarmallarında kalırken iki şeyin kavgası temel unsur aslında; aklın yani mantığın, kalbin yani duygusallığın… neyi seçeceğiz değil mi? Kim kazanacak orada? Sürekli bir kar zarar hesabı içinde kalırız. Soru önemli gerçekten; sahi “kim kazanıyor?”
Bende kendi hayatıma baktığımda kendi yaşamımla ilgili aldığım tüm kararlarları duygusallığımla aldığımı gördüm uzun zaman önce. Şimdilerde düşünüyorum da mantığım devrede olsa nasıl biri olurdum acaba? Peki ya siz duygusal kararlarınız yerine mantıklı kararlar almış olsaydınız kendinizle ilgili olası ihtimaller neler olurdu?
Duygular işin içinde olduğunda kar zarar hesabı pek de devrede olmaz, olsa da vicdan, merhamet, fedakarlık, hatır-gönül ilişkisi devreye girer ve karar sizi yüzde yüz memnun edecek halden epeyce bir uzaklaşabilir. Duygusal kararlar bizi o anda “evet evet en doğrusu bu” dedirterek ikna etse de, etrafımızdaki insanlar mantık açısını, olası nihai sonuçların bizi ilerde üzebileceğini, zarara uğratabileceğini söylese de kendi kendimizi ikna etmişisizdir bir kere. Sonra ikinci ikna gelir “neyse en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir” diye. Sizi duyar gibiyim; ama verilmiş sözler var, ahde vefa var, uzun zamandır tanıyorumlar da en sağlam savunma mekanizmalardır. Ve işin gerçeği akıl süzgecinden durum değerlendirip bize yardımcı olan insanlar çoktan olacak olanı tahmin edip bizim için üzülmeye başlarlar bile içten içten. Bakışlarda ya da sözlerde anlasak bile bu seferde durumu içinizden “inşallah öyle olmaz” korkusunun sesini bastırırken buluruz. Sonuçta ise o gün sizi uyaranlar gün sonunda destekçiniz olarak yine oradadır.
Oysa aklımızla aldığımız kararlar bizi duygusallığa oranla genelde çok daha memnun edicidir. Çünkü akıl şüphecidir. O sürekli dolaşır durur, sürekli soru sorar, ihtimaller yakalar, açıklar arar, önlemler geliştirir. Ama duygusallık saftır çünkü çoğunlukla kalbimizle ilgilidir ve kalp çok saftır hemen inanır, hemen kanar. Aklımızın da savunma mekanizmaları var tabii ki, sonuçta tüm sahip olduğunuz değerleriniz (akıl, kalp, his, ego…) sizin dostunuz ve iyiliğinizi düşünüyor. Oda devreye girip muhtemelen şuna benzer sorular soracaktır “emin misin, iyi düşündün mü, bir B planın var mı, olası tüm sonuçları değerlendirdin mi, bu doğru mu, gerekli mi, geçerli mi…? gibi bir çok şeyi değerlendiririz. Eğer bunu yapmıyorsanız size bunu yapmanızı öneririm. Akıl çoğunlukla oluşturduğunuz ve geliştirmeye çalıştığınız benliğinize ve onun hedeflerine yönelik kararlar aldırır.
Bir örnek verelim diyelim ki çok sevdiğiniz iki meslek arasında kaldınız. İki işi de yapmak istiyorsunuz ama hangisini? Bir işe ya da okula ya da eyleme karar verirken “faydanıza en yüksek oranda hizmet eden ve uzun vadede işinize gerçekten yarayacak şeyi seçmelidir. Diğeri olmaz mı hocam diyenlere de şunu söylemek isterim olur tabi ama sizi yorar, oldurma ve sürdürme çabası yıpratıcı hale gelebilir.
Hazır yeri gelmişken bir ilişki danışmanı olarak çok sorulan bir soruya da yer vereyim; iki kişi arasında kaldıysanız ikinciyi seçin derim ben. İlkini anlayabilseydiniz, değerlendirebilseydiniz, verilen değere vermeniz gereken değeri anlamış olsaydınız ikinci hayatınıza girmezdi. İlk olan bir şeçim olmayacak kadar değerlidir unutmayın ikinciyi alternatif olarak hayatınıza siz aldınız ve onu oraya ya da siz koydunuz.
Akıl duygusallıkla hata yapmanızı engelleyebilir ama duygular aklın önüne geçip bir kaosa sebep olabilir.
Şimdi bir kez daha akıl mı, duygular mı sorusunu sorup asıl cevabı “bana en yüksek oranda ne hizmet edecek” sorusunu ve sizi siz olmaktan çıkarmayacak, sizi geliştirip destekleyecek cevabı hangisi veriyorsa onu seçmemiz gerektiğini tam olarak anladık sanırım. Eğer içinden çıkamadığınız bir durum varsa psikologlar, psikolojik danışmanlar ve işini donanımlı bir halde hakkıyla yapan profesyonel koçlar bunun için var.
Her zaman doğru ve faydacı kararlar almanız dileğiyle ve çokça sevgiyle…
Suzan DEVELİ ÇÖLYEN