İnsanoğlunda doğuştan gelen bir büyüme ve kendini gerçekleştirme eğilimi bulunur. Kişinin kendi özüne inerek yaşamın anlamını fark etmesi ve amacını seçmesi kendini gerçekleştirme yolunda ilk büyük bir adımdır.

İnsan en yüksek hayat gayesini, yaratılış amacını gerçekleştirmek için çalışır ve bunu da başarırsa müthiş bir lezzet alır. Bu lezzet yolculuğunun hedeflerinden olan kendini gerçekleştirme, kişinin potansiyelini ve becerilerini tam olarak fark etmesi, bunları en üst düzeyde geliştirmesi, hayatı tam olarak yaşaması, hayattan zevk almasıdır. Tabii bu zevk alma tek ve nihai amaç olmamalıdır.

Sadece hazlara odaklı bir yaşam süren, kesmeyen bir bıçak, açmayan bir çiçek, duymayan bir kulak ve görmeyen göz gibi kendini tam olarak gerçekleştirememiş olacaktır.

''Birey, özünde var olan potansiyel ve yeteneklerini keşfederek kendisini tanır ve olgunlaşmaya başlayarak kendini gerçekleştirme yoluna girer. İnsanın kendini gerçekleştirmesi, bireyin hem kendini bulma sürecinde gerçek kimliğine ulaşması ve içindeki aradığı bütünlüğe ulaşması için atılmış önemli bir adım; hem de bu süreçte kendine doğru mesafe kat ettiren gelişimsel bir yürüyüştür.''(1)

Kendini gerçekleştirmek, bizi biz yapan , bizi yığınların içinden ayırıp farklı ve özgün kılan özgürleştirici bir eylemdir. Bu eylem ki , insana kendisi olarak var olması ve kendi kimliğini inşa etme cesaretini aşılar. Hep biri, öteki, diğeri olma yolunda koşturanlar, kendini gerçekleştirdiklerinde hepsi olur zaten.

Tolstoy'un kendini gerçekleştiremeyenlerin kulağına küpe olacak bir sözü vardır: "insanoğlunun değeri bir kesirle ifade edilecek olursa, payı gerçek kişiliğini gösterir, paydası da kendini ne zannettiğini. Payda büyüdükçe kesrin değeri küçülür." Durum aynen budur.

''İnsan ne olabilecekse o olmalıdır'' diyen Maslow'un ihtiyaçlar piramidine göre fizyolojik, güvenlik, aidiyet ve saygınlık ihtiyaçları hayvanlar için de geçerlidir. İnsanı insan yapan hususlar ise, kendini tanıyıp 'ahsen-i takvime' ulaşıp kendini gerçekleştirmektir.

Çağımız insanının huzursuzluk sebeplerinden biri de işte bu kendini gerçekleştirememe halidir. Bunlar , perde gerisinden kendilerini sevmediğini haykıran dilsizlerdir. Kendi bedenlerinden azınlık hayatı yaşayanlardır. Bu tarz yaşamları ile mutsuzluğa davetiye çıkaranlardır

Kendini gerçekleştiremeyenler, hal ve koşullara göre şekil alanlardır . Oysa ki, sürekli bizi başka bir şey yapmak isteyen modern dünyada kendimiz olabilmek, kendimizle olan savaşın dinmesidir. Bu hal, kişinin ulaşabileceği yüksek insani ihtiyaç seviyelerinden en favori olanıdır.

''Toplumların kendisine ait değer yargıları bulunmaktadır. Sosyal yaşamın gereği olarak toplumun değer ve beklentilerine uygun olarak hareket edilmektedir. Çünkü bunlar kişilerin kendi kişiliğini oluşturmada en büyük etkenlerdir. Fakat tüm bu beklentiler ışığında kişinin yaşamını sürdürmesi, mutlu olması ve isteklerini gerçekleştirmesi yolunda baskılayıcı bir kuvvet olabiliyor.

İnsanın kabul görmek adına gerçekleştirdiği eylemler kendisini mutlu etmiyor olabilir. Fiziksel ve ruhen olarak insanın kendini mutlu hissetmesi için de devreye kendini gerçekleştirmek kavramı giriyor.'' (2) Öyle ki, kendini gerçekleştirenlerde kişideki istidat ve kabiliyet, kuvveden fiile çıkmış oluyor.

Görebilenler için, herkesin kendi içinde fıtri bir pusula zaten vardır. Bu pusulayı ancak kendimizi daha yakından hakikatlice tanıyarak ve değişime açık olarak doğru bir şekilde kullanabilir ve kendimizi gerçekleştirebiliriz.

''Kişinin kendisini gerçekleştirmesi kolay bir şekilde ve kısa bir sürede olacak bir değişme ve gelişme değildir. Bu süreçte kişi çeşitli engeller ve mücadelelerle karşı karşıya kalabilir. Karşılaşılan bu engelleri, kişi ancak ruhsal etkinliği ile aşabilir ve sarsılan dengesine yeniden kavuşabilir.

Birey, kişisel özelliklerini ne kadar tanırsa o kadar kendini gerçekleştirebilir. Kişi kendisine sorduğu ''Ben kimim, varoluş nedenim ve amacım nedir, konumum nedir?'' gibi sorulara verdiği cevaplar ile kendisini ne kadar tanıdığını, gücünü ve sınırlılıklarını ortaya koyar ve kendini gerçekleştirme sürecinde ulaşabileceği noktayı belirler.''(3)

Mevlana ''Canında bir can var, o canı ara. Beden dağında bir mücevher var, o mücevherin madenini ara. Gücün yeterse ara; ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara..' diyerek kendini gerçekleştirme yoluna davet etmiştir. Ne mutlu davete icabet edenlere.

1. dergipark.org.tr/ Cennet Feyza CÖMERT

2. www.mutluyasam.com.tr

3. İnsanın Anlam Arayışı ve Din / Abdülkerim Bahadır

Aydın Uzkan