Simone Weil ''Zekasından kıvanç duyan insan, hücresinin büyüklüğüyle övünen mahkumdan farksızdır' diyor ''Kişi ve Kutsal' kitabında. Adeta kibir deryasına dönüşen çağın özeti gibi bu cümle. Kirliliğin, çürümenin, çözülmenin ve tükenmenin mayasında hep bu tahrif unsurunun , yani kibrin rolü mutlaka var.

Başkalarının küçüklüğü üzerinden büyüklük taslayanın , toslamadan önceki halidir kibir. Mevlana'nın ifadesiyie 'Kibir, kendisinden habersiz, kendini bilmeyen insanın durumudur. Tıpkı güneşten haberi olmayan buzun kendini bir şey zannetmesi gibi'

Ruh kirliliğinin sözle ve eylemle dışa vuruş halidir kibir. Bir nevi kendine tapmaktır. İstilaya uğrayan kalbin, kabalığın, hamlığın, yozluğun ve kofluğun bir tezahürüdür. Yaratılış kanunlarına ve varoluş felsefesine aykırı biçimde , sahip olduğu birçok nimeti kendinden bilmektir. Oysa ki, kendi hakikatini analiz eden bir insanda kibir olmaz, olamaz.

Etrafımıza şöyle bir göz gezdirdiğimizde, kendilerini özel, üstün ve seçilmiş gören insancıklar görürüz. Kendilerini adeta kutsallaştırmışlardır. Herkesi ve her şeyi kontrol etmek isterler. Hak duyguları dahi sadece kendilerine yöneliktir.

Kibirli insan zor insandır. Zorluğu kibrinden değil de, kibrini bir kefeye koyduğunda adaletten eser kalmayan terazisinden ötürüdür.

''Mutlaka bu kibrin büyüsüne kapılmış, karşısındakini hakikaten üstün biri gibi gören, ona itaat ve sadakatini göstermek için olağanüstü bir çaba ve teslimiyet içinde olan, bunun karşılığında başı okşanıp da korunup kollandığını, sevildiğini düşünerek ruhsal bir doyum bulan birileri her zaman vardır ve bunlar kişinin kibrini cilalamaya devam ederler.

Başkalarını kendinden aşağıda gören, kendini hemen her konuda bilgili ve yeterli sanan, üstün meziyetlerle donatılmış olduğuna inanan, hiçbir koşulda hata yaptığını kabul edemeyen, başkalarına ilgi ve yakınlık göstermeği bir lütuf sayan, bulunmaz hint kumaşı çakması bu zavallı zatlar; aslında içten içe derin biçimde yaşadıkları değersizlik korkularını bu kibirleriyle yenmeye çalışan sahte VİP'lerdir. ''(1)

Kibrin bataklığına düşen bu kişiler özünde yalnızdırlar ama farkında bile değildirler. Nasihat dahi kabul etmez onlar. Kırılgandırlar ve eleştirilmeye tahammülleri yoktur. Hatta kendisini eleştirenlere öfke duyarlar.Hakir gördükleri insanların yaşamlarından, kültürlerinden hiç haberleri yoktur.

Hep itiraz eder, '' öyle değil böyle '' diyerek kendini haklı, karşısındakini haksız çıkarmaya çalışır.Diğer insanların aklını, fikir ve düşüncelerini, davranışlarını beğenmezler. Bu kibir kokulu beğenmezlik ise insanların birbirine tahakküm kurmasına kadar varabilir. Yeryüzünde var olan zulümlere bakarsanız, kibrin sıcak izlerini görebilirsiniz

Kibrin, kifayetsizliğin, ezikliğin, sahteliğin, zorbalığın sesi belki her biri ayrı tondan ama hepsi yüksek volümden çıkıyor. Birbirimizi duyamaz, birbirimize dokunamaz, birbirimizi sevemez hale geldik dünyayı saran bu kesif uğultu yüzünden. Bağırgan kelimeler buharlaşıp havaya karışmıyor, öfkenin yoğunluğuyla kütleleşip dolu taneleri gibi üstümüze başımıza düşüyor, canımızı acıtıyor sanki (2)

Şeytanın Avukatı filminde John Milton'un, yani şeytanın söylediği bir replik vardır: Kibir, insanlarda en sevdiğim günahtır . 'Sen Benim Kim Olduğumu Biliyor musun?''ile başlayan geçici bir yücelik ve ardından gelen yalnızlık duygusu; işte bu da , kibrin eylemsel repliği !

1- psikoloji-psikiyatri.com/ Bülent Korkmaz

2 yenisafak.com/ Gökhan Özcan