Kim olduğumuzdan çok, kimin tarafından nasıl algılanıldığımızın daha çok önemsendiği bir çağdayız. İnsanlar ve hayatlar, biri dokunduğunda patlayan baloncular gibi.

İmaj aracılığı ile, özgün olanın yerine kopyaların ikame edildiği , gerçekliğin zayıflatılıp bulanıklaştırılarak yanılsama ve sahtekarlığın hüküm sürdüğü bir süreçteyiz.

Geçmişte sadece dış görünüş olarak ele alınan imaj kavramı, günümüzde bir çok konuyu içine alan bütünsel bir duruşu anlatıyor artık. Niteliksiz eğitim, ilkesiz siyaset, insaniyetsiz bilim ve vicdansız kanunlar hep bu duruşun evlatları.

İmajın doğasında gerçeğin ölümü hakim. Bu yüzden gerçeğin tam bir ifadesi olmayan imaj, algılayanı da hakikatin coğrafyasından uzaklaştırabiliyor.

İmaj tutkusu pek çok erdemin önüne koyuluyor. Saygınlık ve itibar yerini imaj ve prezantabl gibi kavramlara bıraktı bile.

Görünerek var olma revaçta. Ne olduğunuz değil, nasıl göründüğünüz ve algılandığınız daha önemli. Beden ölçüleri, göz rengi, giyim stili, araba markası, mekanların gösterişi. Her biri imajın ölçü birimi artık. Bunlar uğruna bir ömür tüketiyoruz.

Ambalajlar, içeriği solladı. Çerçevenin ayrıntısı, tablonun anlamı kadar konuşulmuyor. Berbat bir içerikle yazılmış nice kitap , albenili cilt yapısı ile kendini sattırabiliyor. İmaj uğruna, plastik tabaklarda sunulan organik nice sağlıklı yemek, altın yaldızlı tabaklarda sunulan plastik gıdalara yenik düştü.

Teşhir ve sahtelik imaj devrinde daha bi tırmanışa geçti. Dış cephe kaplamalarından tesettür defilelerine , her yanda imajın imzası var. Görüntü kirliliği de yine bu çağın en favori kavramlarından.

''Düşünüyorum o halde varım''dan ''Görünüyorum o halde varım '' bilincine doğru evriliyoruz. Bu nedenle akla seslenmek yerine göze hitap etmeye, okumaktan çok seyretmeye yöneldi insanlar.

Olan ile "mış gibi"nin birbirlerinin yerine geçtiği bir kavşaktayız. Bu kavşaktaki insanın var olduğunu kanıtlayabilmesi için, bir imajınızın olması, onun toplum tarafından onaylanması ve görsel dünyanın bir parçası olmak gerekiyor.

Öz ile biçim arasındaki ilişki rekabete dönüştüğünde , insanlar saçmalamaya başlıyor. İmaja yapılan yatırım, bizi özümüzden koparıp, derinliğimizi kaybettiriyor. Hakikatler, kuru gürültülere boğduruluyor. Gerçeklik karşısında zafer kazanan imajlar , galibiyetlerine her gün yenisini ekliyor.

İmajların ardında perdelenmiş nice gerçekler var. Sonuçta her parlayan şey altın çıkmaya biliyor. Şifa diye alınan otlar zehir, zehir diye kaçınılan otlar da şifa olabiliyor.

İmaj dünyasının en büyük amacı önce etkilemek, ardından ideolojik, manevi ya da ekonomik vb. açılardan yönlendirmekten ibaret. Bunu da piyasa , medya ve ideoloji üçgeninde firesiz biçimde yapabiliyor.

Eski çağlardan farklı olarak seri imalatla üretilen imajların yaldızı da sahte, kattığı değer de. Bu yüzden bu devrinde, hakiki sadeliği kuşanmak, muazzam bir zenginliktir. İnsanı temel alacak bir gelecek ancak böyle inşa edilir.